Cihanşumul bir imparatorluğun maneviyat önderi Şeyh Edebali, Osman Gazi'ye atfettiği Nasihatnamesine şöyle başlar; " İnsanlar vardır şafak vaktiği doğar, akşam ezanında ölürler" Nasihatnamenin ilerleyen bölümlerinde altı tekrar tekrar çizilecek hikmetli sözler sarfedilmiştir. Aslında bu sözler Osman Gazi'nin şahsında her insanın hissesine düşeni alması bakımından önemli birer ders niteliğindedir. İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Önemli olan doğumla ölüm arasına birşeyler sıkıştırabilmektir. Aslolan Allah için iyi bir kul, devlet için yararlı bir yurttaş, beşeriyet için ise insan-ı kamil bir kardeş olabilmektir. İnsanın nerede doğup nerede öleceğide bir muamma. Ancak gözyaşlarıyla ve feryatla doğup yine gözyaşlarıyla ve figanla toprağa düşeceği zaman aralığı insan aklının iradesi dahilindedir. İşte işaret olunan o büyük sınavda bu kesittir. Kızıltepe'de başlayan ve Söke'de devam edegelen bir yaşam seyri içinde Abdulkadir Güler sadece bir yazar ve şair olarak edebiyatın engin sularında kulaç atmadı. Araştıran, soran, didikleyen ve cevaplayan yanıylada her daim arı gibi üretken bir kalem erbabı oldu. İşte salt bu nedenledirki, Abdulkadir güler için şair ya da yazar betimlemesinin dar bir tanım olacağı düşüncesindeyim. Onun için komplike bir kültür adamı tanımının daha doğru ve adının tamamlayıcısı olacağını düşünüyorum. Kızıltepe'den Söke'ye uzanan bu yol hikayesi, binlerce yıllık Türk Kültürü'nün derinliğinden husule gelen izdüşümlerin ta kendisidir hesabındayım. Değerli hemşehrim ve arkadaşım Abdulkadir Güler'e " Benim gözüm artık büyük sanatkarlıkta" diyen şair-i pir'in işaret ettiği ve " ol deyince olduran"ın bahşettiği mertebeli ve kutlu bir ömür diliyorum. 9 Aralık 2012 GAZİANTEP