Birkaç gün dinlendikten sonra kiralık ev aramaya başladım. Kentte yalnız yaşayan ablam ve kardeşim Ahmet de aramaktaydı. Diğer akrabalara haber uçurduk. Onlar da aramaya başladılar.

Maaşım belliydi. Sabit giderlerimle mutfak masraflarımı hesap ettiğimde geriye az bir para kalıyordu. Kiralık ev çoktu ama maaşımın tamamını istiyorlardı. Öğrencilik yıllarımdan beri kira evlerinde oturmuştum. Kiralık ev sahiplerinden nefret ediyordum. Ancak Gaziantep başkaydı. Ev açısından en büyük zorluk buradaydı. Yani maaşıma uygun bir ev bulmalıydım. Ortaokul ve liselere yakın olmalıydı. Çünkü çocuklarım bu okullarda okuyacaktı. On beş günlük mehil müddetim bitti ama ev bulamadım.

Yeni okulumda göreve başladım. Okul kentin bir kenar mahallesindeydi. Kardeşimin evine çok uzaktı. Arabayla gidip gelmeye başladım. Bir ay sonra ablam bize uygun bir ev buldu. İki oda bir salondan oluşan bir giriş kattı. Semt olarak güzel yerdeydi. Hemen taşınıp yerleştik.

Çocukları okula yazdırdım. Ben de derslerime gidip gelmeye başladım. Alışmadığım bir dünyada yaşıyordum artık.

Meslek hayatım boyunca birinci ve ikinci sınıf okutmamıştım. Bunu müdüre söyledim. Geçici olarak birinci sınıf verdi ve yeni öğretmen geldiğinde beni başka sınıfa alacağını söyledi. Birinci sınıflar en zor sınıftır. Bu konuda deneyimim yoktu.

Üç ay geçmesine rağmen yeni öğretmen gelmedi. Müdürle gerginlik yaşamaya başladım. Çünkü çocuklara bir şey veremiyordum. Sinirli ve dik bir yapım vardır. Bu okula kadar da hiçbir müdürle geçinememiştim.

Üç ay sonra okula vekil öğretmen atadılar. Ben de üçüncü sınıfı alarak rahatladım.

Müdürümüz Hasan Aksoy Kürt kökenli bir arkadaşımızdı ama tartışmasız milliyetçi ve ülkücüydü. Vatan ve bayrak deyince akan sular dururdu. Sonradan yakınlaştık. Çok samimi dost ve arkadaş olduk.

Öğretmen maaşıyla Gaziantep'te nasıl yaşayacağım endişesi sürekli içimdeydi. Kardeşim Ahmet'le konuştum. Kendisinin Hoşgör semtindeki iş yerine yakın bir dükkan aradık. Uygun kirayla bir tane bulduk. Yakınlarda elektronik tamir işleri yapan başka bir iş yeri de yoktu.

Boş dükkana bir tezgah atarak okuldan artan zamanlarımda radyo, teyp ve televizyon tamiri yapmaya başladım. Bir süre sonra işler açıldı. Enflasyon yüzde yüz ellilerde dolaşırken para sıkıntım son bulmuştu.

Yarım gün okula gidiyordum. Kalan yarım gün ve gece de dükkanda çalışıyordum. Hoşgör semtinde adım Televizyoncu Hoca olarak biliniyordu. Teknik bilgilere sahip olduğumdan yapılamayan televizyonları bana getiriyorlardı ve yapıyordum. İlde elektronik malzeme satan yerler vardı. Müşterilerim hurda televizyonları getirip bana bırakıyordu. Hurdalardan çıkan sağlam parçaları da tamirde kullanıyordum.

Çok yoruluyordum. Oldum olası uykusuzluğa dayanamam ama bazen gece yarılarını geçene kadar iş yerimde tamir yapıyor, sabah erkenden okulun yolunu tutuyordum.

Şair;

''Kim kazanmazsa dünyada bir ekmek parası,

Dostunun yüz karası düşmanın maskarası…'' demişti.

Halimden memnundum.

Zaman treni raylardan aynı hızla kayıp gitmekteydi.