Her tren kazası olduğunda ciğerimiz yanıyor, ölen vatandaşlarımıza kahroluyor, TCDD Çalışanları ile birlikte bizde ölüp geri diriliyoruz onları ebdiyete yolcu ederken.

Yazı biraz uzun ama zamanınız varsa lütfen okuyun aksi taktirde son zamanlarda meydana gelen kazaları anlayamazsınız.

Kaza sonrası ülkenin en köklü en milli kuruluşu TCDD'nin bir devrim hayali ile içine düşürüldüğü durumu bilemezsiniz Ancak Haydarpaşa Makinisti Sevgili Harun Gökay kelimelerinden yaşanan acılar için bir çıkarım yapabilirsiniz...

"Yüreğimiz göçtü iki gün önce. Sabah saatlerinde, Edirne'deki görevime gitmeden önce kahvaltımı yaparken düştü haber. YHT nin bir üst geçide çarptığı haberi, önce yöneticilere ve sonra da inşaatcı firmaya yönelik ağız dolusu küfre neden olduğunda üzülmemiştim sadece kızmıştım önce...

O sarı renkli, defalarca "klavuz" olduğu belirtilen 68041 lokonun traşlanmış ön kabinini gördüğümde düştü elimdeki fincan yere. Bu olayın bir "çarpma" değil "çarpışma" olduğunu anlayınca aklım başıma geldi. Bu ön görünen bir olay değil olması geciken bir olaydı sadece.

Ertesi gün, çarpışmanın ilk görüntüleri yayınlanınca tüm detaylarıyla gözümde canlandı olay.

O düdük sesini duydunuz mu siz de?.. Orada iki tonda ve iki ayrı düdük sesi vardı. Onların anlamı neydi biliyor musunuz?.. Anlatayım:

Kenan ve Kadir, hızlı trenin yolunu kontrol etmekten dönüyorlardı. YHT icat edildikten sonra çıkmıştı bu gelenek. Pendik-Arifiye arasında da olurdu bu. Ancak saatler uymadığı için Arifiye-Pendik arasını kontrol etmesi için bir başka yolcu treninin kullanılmasında bir sakınca görmemişti yetkililer. Her gün, bir "mayın eşeği" olduğunu bilmeden, onlarca yolcu ile Arifiye'den hareket eden tren, menzilinin yüzlerce kilometresini sinyalizasyonsuz yolda kat ederken, mışıl mışıl uykularındaydı bürokratlar. Nasıl olsa bir kaza bile olsa karayolundan ulaşım kolaydı. Her nasılsa bir mucize gibi hiç bir kaza olmadan ilerledi trenler.

Ta ki yaklaşık iki yıl önce daha yeni makinist olmuş iki gencin idaresindeki yük treninin, Sapanca yakınlarında Adapazarı Ekspresine vurmasına dek. Neyse ki Ada treninin makinistinin dikkati ve yük trenindeki gencin refleksi sayesinde yaralısız ve ölüsüz atlatılan bu kaza, hiç hakettiği yeri bulamadı ülkenin en çok satılan gazetelerinin sayfalarında.

Biz dönelim Kadir ve Kenan'a... Kahvaltılarını çoktan etmişlerdi. Kendilerine doğru yatık olan ve üzerinde hiç bir şeyin durmasına izin vermeyen kumanda masasına inat bir ellerinde çayları, diğerinde Sincan pastanesinden aldıkları iki açma yeterliydi onlara. Eve gittiklerinde nasıl olsa güzel bir kahvaltı ederlerdi ailecek.

Bu arada Ankara'dan yola çıkan trendeki makinistler, yanlarına gelip "Hayırlı Yolculuklar" dileyen hostese, restaurant görevlisine ve teknik sorumluya teşekkür etmişler, karton bir kutu içindeki kahvaltılarını etmek için çaylarını bekliyorlardı. Yemek yerken su olmadan yapamazdı Adem. Hulusi yine takıldı ona... "Kuyudan çekeydik birader... ver şu kutuyu... iki lokma alalım yaa..." derken aynı zamanda 20 yıldır üzerine yıkılan diğer bir görevi yerine getirmek için elindeki tablete odaklanmıştı. Personel isimleri, görev yerleri, istasyonlara giriş ve çıkış saatlerini girmek gibi aslında tren şefinin görevi olan işi yaptığı için duyamadı belki de Adem'i. Oysa Adem, karşısında ve kendisine doğru gelen lokomotifi görür görmez bağırmıştı "Arkaya kaç" diye. Elindeki ikinci işten kafayı kaldıramadığı için yoldaş oldu olasılıkla; kumandada oturup hiçbir işe yaramayacağını bile bile kornaya basıp diğer yandan fren kolunu, benzersiz bir güçle kendine doğru çeken Adem'e, yıldızlara olan yolculuğunda...

Diğer lokomotifteki Kenan ise sadece çantasını topladığı için şanslıydı. Altı dakika sonra varacakları Ankara Gar dan sonra serbestti çünkü. Trafik azsa ve dolmuş da gelirse çocuklar okula gitmeden önce varabilirdi belki eve. Üç gündür çocuklarının o yarı baygın gözlerini öperek yollamamıştı çünkü okula. Yine sevgili eşinin sitemkâr bakışlarıyla yorgun argın yatak odasının yolunu tutacaktı ama anlardı karısı kendini nasıl olsa.

Kadir'in "Arkaya koş" diye bağırması o kadar şiddetliydi ki palas pandıras yöneldi koridora. Yolun ortasında o denli sarsıldı ki lokomotif, önce sağdaki kompresöre sonra da soldaki vanalarla dolu sehpaya çarpmaktan alamadı kendini.

Adem'in gözlerine vuran farın ışığı, kumandadaki Kadir'in dehşet içindeki yüzünü görmesine engel değildi. Sadece bir kez yana bakabildi ve elindeki tablete eğilmiş Hulusi'ye, "neden gitmedin arkaya" dercesine bir baktı ve karın boşluğuna doğru giren kumanda masasının neden bu kadar acı verdiğine şaşarken uzandı yıldızlara...

Kadirin aklıysa, makası bu yola yapan makasçıya ne kadar takılıysa, Kenan'ı arkaya gönderebildiği için de o kadar ferahtı. Bir eli kornaya basılı, diğeri fren kolunu çeken iki eliyle birden kucakladı Adem'i... "Neden?" diye soran bakışlarla donanmış iki yüzü, çekip çıkardı o hengâmeden. Abileriydi ne de olsa. O sakinleştirip teselli edecekti Adem ve Hulusi' yi.

Yıldızlara doğru çekilirken abilerinin iki koltuk altından yan devrilen trene takıldı Adem'in gözleri. Peşi sıra ve garip bir yavaşlıkla yukarı doğru süzülen bedenleri görünce üzüldü ama omuz başını sıkan Kadirin yüzündeki o kabulleniş, her şeyi anlatıyordu aslında. Arkalarındaki onca yaralıya, koridorda sıkışıp kalan Kenan'a doğru düzgün bir "elveda" diyemeden çekildiler yukarı doğru.

O kornaya binlerce kez basan biri olarak diyebilirim ki çocukça ve masumca bir refleksti sadece. Eğer kornaya yeterince basarsa, karşısındakinin yok olacağına inanan bir çocuğun hareketiydi. Beş yıl kadar önce bir haber izlemiştim: 150 lira gündelik için temizliğe giden anneleri tarafından evde yalnız bırakılan dört ve altı yaşlarında iki çocuk, sobadan çıkan yangının alevlerinden sakınmak için gizlendikleri kanepenin ardında yakalanmışlardı ölüme. Inanın o çocuklar kadar masum bastı yoldaşlarım o kornaya. Yeterince güçlü basarlarsa hem o karşıdaki trenden hem de ölümden kaçacakları düşüncesiydi kendilerini o kornaya basmaya iten.

Ve her makinistin hayatında en az bir kez tecrübe ettiği bir şeydir "ARKAYA KAAAAÇ" diye bağırmak.

İşte o kadar masumdu benim meslektaşlarım, kendilerini bu ölüm yoluna iten yöneticilerine inat....."

Kalemine sağlık Harun Bey gözlerimiz buğulu okuduğumuz yazı ile tüm görev şehidi TCDD Çalışanı arkadaşlarımıza ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet yaralılara acil şifalar diliyoruz.