Türkiye’de sendikal hareket değişik zamanlarda çok ciddi yaralar aldı,

Darbeler oldu kapatıldı, muhtıra verildi sendikacılar tutuklandı, krizler oldu üyeler sorun yaşadı, dünü bugünü ayrı sorun sıkıntılarla doludur sendikacılığın.

İşçilerin sendikacılık tarihi daha eskiye dayandığından olsa gerek, memur sendikaları ve memur sendikal anlayışı arasında maaştan, emeklilik ikramiyesine, siyaset hakkından grev hakkına kadar bir çok fark var.

Bence memur sendikal hareketinin istenilen seviyeye gelemeyişinin altında ki en önemli sebep siyaset ve grev hakkının olmayışı ve siyaset mekanizmasının kendine mahkumiyetin devamı için, bilinçli olarak bu önemli hakkı vermeyişi.

Sendika karşı duran demektir, doğal muhatapları hükümetlerdir, hükümet düşman değil adaletli bir şekilde yönettiği taktirde STK ‘ların en önemli paydaşıdır. Sendika özgür olmalıdır, kendi kararlarını kendi verebilecek kabiliyette olmalıdır.

Özgürlüğünü ve gücünü temsil ettiği üyelerinden ve temsil kabiliyetinden almalıdır.

Bir oluşum siyasete sırtını dayayarak sonsuza kadar yoluna devam edeceğini düşünürse kendi kendini bir o kadar da üyelerini kandırmış olur, eğer düşünce birlikteliği bağımlılığa dönüşmüşse artık bağımsız bir örgütten söz edilemez.

Son yıllarda kamu çalışanına, kamu emeklisine baktığımızda özgür düşünceden ve kendi kararlarını verme kabiliyetinden yoksun bir anlayış tarafından temsil edildiğini görüyoruz.

Bunlara bu yetkiyi elbette çalışanlar veriyor, sıkıntı yetki sahipleri neye hizmet ettiklerini açıklayamazken, çalışanlar verdiği yetkinin hangi uğurda kullanıldığını savunamıyor.

Maalesef çalışanlar son yıllarda kazan kazan anlayışından, kaybet biraz daha kaybet anlayışına mahkum edildi.

2017 yılı son 3 aylık ekonomik verilere baktığımızda bunun ne kadar açık bir şekilde ortada olduğunu görüyoruz.

Maalesef alım gücü geriye giderek 2008 yılı seviyelerine kadar geriledi. Enflasyon rakamlarının hangi objektif ölçütlerle hesaplanıyor az çok biliyoruz.

Pazardaki, marketteki enflasyonla TUİK’te ki enflasyon bir birini tutmuyor, keşke bu hesaplamaları yapanlar halkın cebindeki enflasyon canavarının boyutlarını da ölçebilse.

Tüm bu olumsuzluklar içerisinde iyi ki TÜRKİYE KAMU-SEN var, iyi ki Hak, Hukuk , Adalet diyen lider kadrolar var.

Bu ortamda Genel Başkanımız Sn. İsmail KONCUK’un; "Biz Türkiye'yiz, biz Türkiye Kamu Sen'iz. Bizimle olun, bizimle kalın!

Varsa, eksiklerimizi birlikte tamamlayalım. Seni de bekliyoruz, geç kalmak hepimizin kaybetmesi demektir" çağrısı çok önemli bir o kadar da anlamlıdır.

Çünkü “Biz, aslında, Türkiye Kamu Sen olarak zoru seçmedik, doğruyu seçtik ve bunu stratejimizin merkezine koyduk.

NE Mİ YAPTIK..? YANLIŞA, YANLIŞ DEDİK.

YANDAŞ KAYIRMACILIĞINA, AYRIMCILIĞA OLMAZ DEDİK.

Tüm kamu çalışanlarını kucaklamayı ibadet derecesinde önemli gördük, kul hakkını Allah bizden sormasın dedik.

Makam ve mevkiler her insanın hakkı, her yiğidin gönlünde bir arslan yatar ancak liyakat ve kabiliyet ölçülerinden ayrılmayalım, hak edene hak ettiği verilsin dedik. Hak ettiğimizi almak için kimse bizden takla atmamızı istemesin, şahsiyetimizi teslim etmemizi beklemesin dedik.

Hak eden, emek veren, alın teri döken çalışkan, vatansever insanlar, ülke ve milletimizin geleceği adına korunmalıdır dedik.

İNSANLARIMIZI KORKUTMAYIN, EZMEYİN, BİZİM EZİLMİŞ İNSANLARA DEĞİL, DİK DURUŞLU, ŞAHSİYETLİ İNSANLARA İHTİYACIMIZ VAR DEDİK.

Sendikacılık hak yemek, haksızlık yapmak değil, hakkı tutup kaldırmaktır dedik.

Memuru mamur olmayan bir ülkenin geleceği de olmaz, bunun için devlet memurluğu kavramının içini boşaltmayın, iş güvencemizle oynamayın dedik.

Çok şeyler yaptık, susmadık, yanlışları dilimiz döndüğünce, gücümüz yettiğince meydan , meydan kurum kurum anlattık. Yanlışlara eyvallah demedik, teslim olmadık, alkışlamadık.

Eksiklerimiz, kusurlarımız da oldu, ancak kamu çalışanlarına ihanet etmedik, kapalı kapılar ardında gizli pazarlıklar yapmadık.Toplu sözleşme masalarında satmadık.

Diyalogdan hiç uzaklaşmadık, doğruya doğru dedik, övdük, doğruyu yapana saygı duyduk.

Ülkemiz ve milletimiz için doğru olanı yaptık, tercihlerimiz her zaman bu Aziz Milletin geleceği doğrultusunda oldu.

Bir gün, sözde akil adam olup bölücülüğü övmedik, bir başka gün vatansever rolüne girip tam tersini yapmadık, bu sebeple geçmişimizle hiç utanmadık, çünkü doğruyu yaptık.

Bölgesel bir ağız kullanarak sendikacılık yaparak, bölücü ile bölücü, islamcı ile islamcı, Atatürkçü ile sözde Atatürkçü olmadık, biz hep Türkiye ve Türk Milletinin sevdalısı olduk. Bağrından çıktığımız, bu Aziz Milletin milli ve manevi değerleri ile bezendik.

Andımızı okumaktan gocunmadık, Ne mutlu Türk'üm diyene! demekten usanmadık, utanmadık, gurur duyduk.

Biz Türkiye'yiz, biz Türkiye Kamu Sen'iz.

Bizimle olun, bizimle kalın! Varsa, eksiklerimizi birlikte tamamlayalım. Seni de bekliyoruz, geç kalmak hepimizin kaybetmesi demektir.” daha ne desin, daha ne olsun.