Gerek bilişim bağımlılığı, gerekse madde bağımlılığı ile mücadelede en önemli kavram kuşkusuz eğitim ve bilinçlendirme. Aileler ve ergenler bağımlılığı önleme alanında yeterli derecede sağlıklı bir şekilde donatılırsa problemi tanıma ve baş etme yetisi ve gücü de artıyor. Sorunu görmezden gelmek ve ötelemek sorunu ortadan kaldırmıyor. Sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın da bir numaralı sorunu ve sosyal yarası haline gelen ‘Madde bağımlılığı’ konusunda halkı bilinçlendirmek ve aydınlatmak konusunda son dönemde gerek sivil toplum kuruluşları, gerekse Belediyeler samimi ve sorumlu davranıyorlar. Yazılarımızda sık sık bahsettiğimiz bir olgu var. ‘Aile.’ Toplumun belkide en kutsal kurumu olan ailenin korunması ve ebeveynlerin eğitimi de önem arz ediyor demiştik. Çocukları büyüten ve terbiye eden başta anne ve babalar yeterli derecede eğitilip donatılırsa sorunun büyük bölümü de çözülmüş oluyor. İşte bu kapsamda Tuzla Belediyesi Başta Belediye Başkanı Sayın Dr. Şadi Yazıcı ve değerli ekibi ile birlikte İlçe Kadın Kolları Başkanı Dt. Münire Güçlü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bu konuda adeta bir seferberlik ilan etmişler. Geçtiğimiz günlerde son derece anlamlı ve bir o kadar da elzem bir seminere imza attılar. Planlı bir şekilde bölgedeki bir çok okullarda eğitmenlerin nezaretinde öğrencilere hem de öğrenci velilerine yönelik bilinçlendirme gerçekleştirdik. Ailelere ‘Bilişim Suçları ve Bağımlılık’ konusunda bilgilerimizi ve deneyimlerimizi paylaştık. Tek bir gencin bile zarar görmemesi ve burnu kanamaması için elindeki tüm imkânları seferber eden Belediye, Bilgi evleri ve Gençlik merkezlerinde aileleri bilgilendirmek için son derece donanımlı Rehberlik öğretmenleri ve Danışmanları görevlerinin başındalar. Bu da aile kurumunun korunması yönünde atılmış anlamlı bir adım ve yaklaşım. Okulları ziyaret ettiğimizde gerek öğrenci velileri, gerekse öğrenciler bizi soru yağmuruna tuttular. Öğrencilerin bir çoğu evdeki interneti ödev yapma aracı olarak anlatsa da aile büyükleri, neredeyse bağımlı derecesine gelen çocukların değerli zamanlarını internet karşısında ya da bilgisayar oyunu oynayarak geçirdiklerinden yakınıyorlar. Oysa uzmanların belirttiklerine göre çocukların internette geçirecekleri zaman süresi azami 2 saati geçmemeli. Bazı ebeveynler ise çocukların ekran karşısında geçen zamanın çokluğundan yemek alışkanlıklarının bile değiştiğinden dem vuruyorlar. Bu da üzücü ve düşündürücü bir durum. Seminerlerimizde en can alıcı soruyu ise bir anne sordu. Eğitim bitiminde’ İsa bey, kızım 15 yaşında. Geçtiğimiz günlerde kızıma kuzeni olacak sapık, ekran karşısında tacize varan hareketler ve hakaretler etmiş. Önce kamerayı açmasını istemiş ve iğrenç teklifler etmiş. Kızım de şiddetle red edince kızıma ağıza alınmayacak laflar etmiş. Ne yapmamız gerekiyor’ dedi. Kendisine yasal haklarını anlattım. Arzu etmeleri halinde İlde bulunan Barodan ücretsiz Avukat sağlanacağını, başta bu eylemin takibi şikâyete bağlı bir suç olduğunu, bir dilekçe ile yerleşim merkezlerine bağlı olan Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmalarını ve ihmal etmemelerini ifade ettim. Üzülerek belirtmeliyim ki, akran zorbalığı eskiden mahalle aralarında olurdu. Gerçi yine vardır ama internette daha da çoğalmış durumda. Buna siber zorbalık da deniliyor. Bir şekilde muhatabını yüz yüze değil de ekran üzerinden taciz ya da tehdit ederek, yaptırım uygulamak sanal zorbalık sınıfına giriyor. Psikologların ve sosyal bilimcilerin yaptıkları bilimsel araştırmalarda gerçek hayatta zorbalık yapan çocukların sanal ortamda da zorbalık yaptığını, gerçek ortamda zorbalıkla karşılaşan çocukların sanal ortamda da bu tür davranışlara maruz kaldığını gösteriyor. Araştırmaların ortaya koyduğu bir başka sonuç da sanal zorbalığın en çok 11-16 yaşları arasında gerçekleştiğini gösteriyor. E-posta aracılığıyla birine hakaret, cinsel içerikli, tehdit içeren mesajlar gönderme; izin almadan bir kimsenin bilgisayardaki bilgilerini alma; sohbet odasında hakaret, cinsel içerikli tehdit içeren konuşmalar yapma; SMS aracılığıyla hakaret, cinsel içerikli tehdit içeren mesaj gönderme; online oyunlarda hakaret, cinsel içerikli tehdit içeren konuşmalar yapma; özel numara ile rahatsız etme; izinsiz fotoğraf, video çekme ve yayma; bir kimsenin messenger ve e-posta hesaplarının şifrelerini alarak özel mesajlarına ulaşma. Çocukları sanal zorbalığa iten ailesel nedenlerin başında aileleri tarafından yeterince denetlenmemeleri, ailelerin çocuklarını ağır şekilde cezalandırmaları ve onlara yeterince sevgi göstermemeleri geliyor. Çocukların sanal zorbalığa maruz kalmalarının, bir diğer ifadeyle sanal kurban olmalarının nedeni ise ebeveynlerin çocuklarını yetiştirme konusunda sergiledikleri olumsuz tutum ve davranışlar da karşımıza önemli bir etken olarak çıkıyor. Sanal zorbalığın yol açabileceği sonuçlar ise çocukta üzüntü, korku, öfke, aşağılanmışlık, nefret, intikam isteği gibi duygular; okuldan kaçma, okula devamsızlık, kuralları çiğneme, saldırganlık gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Çocuklarda depresyon, madde kullanımına suç işlemeye eğilim ve okul başarısının düşmesi de sanal zorbalığın psikolojik etkileri olarak kendini gösteriyor. Araştırmalar gösteriyor ki, her 3 öğrenciden ikisinde cep telefonu bulunuyor. Her iki evden birisinde internet bağlantılarını eklediğimizde durumun vehameti daha da ortaya çıkıyor. Bir çok öğrenci zorbalığa maruz kalsa da bunu ailesine anlatmıyor. Ya da anlatamıyor. Öğrencilere bu konuda gerekli eğitim ve bilinçlendirme sağlanırsa bu konuda önemli bir aşama kaydedilecektir. Çünkü son zamanlarda bu yüzden hayatı kararan bir çok öğrenciler ve çocuklar var.