Bir delikanlı çıkar bin adam bozuntusuna ders verir. Bir delikanlı çıkar unutulmaya yüz tutmuş kıymetli değerlerin canlı bir örneği olur. Vatan sevgisi nedir memleket sevdası nedir kelimelerle anlatmaz, canıyla yazar destanı. Unutulmaya yüz tutmuş destanların ruhunu canlandırıverir. Ve bu güzel genç, anasının tazecik kuzusu fakirliğin en derinini yaşayan yokluk içerisinde hayatın en acımasız yüzüyle büyümüş olsa da tertemiz yüreğiyle kötülüğe inat ayakta kalarak en güzel örneği vermiştir insanlığa.

Kardeşliğin, vatan sevgisinin, fedakârlığın, mertliğin ve yiğitliğin en güzel değerler olduğunu, gerekirse uğruna ölünecek kadar kıymetli olduğunu göstermiştir hepimize. Ancak yine de insanın bir yanı fena isyan ediyor.

Öyle ki bunca insan arasından yaşamın kanını emmiş, hayatın keyfine doya doya varmış kişiler doluyken ortada daha çocuk yaşta yeni filizlenmiş gençlerin bırakıp gitmesi bu güzel vatanı içine dokunuyor insanın.

Bir kenarda oturarak nice güzel Erenlerin gidişini film gibi izleyip sağlama aldığı yerinden destan yazmaya yönelik zavallı girişimleri olan tipleri görünce kan beynine hücum etmiyor değil doğrusu.

Tabi insan o noktada hayatın adaletsizliğinden tutun da düzenin bozukluğuna kadar giden çok boyutlu bir sorgulama evresi geçiriyor. Ancak unutmamız gereken konu aslında hayatın değil insanın adaletsiz insanın dengesiz olduğu gerçeğidir. Yoksa dünya bize tertemiz bir tepsi üzerinde her anlamda düzgün ve dengeli bir şekilde yararlanalım diye sunuldu. Âdem ile Havva hırsızlığın, yolsuzluğun, kalleşliğin, merhametsizliğin, yalanın, ihanetin ve kötüye dair ne varsa olan bir dünyaya gelmediler ki!

Dünya insanın seçimleriyle şekillendiği bir hale dönüştü. Yani şuanda eleştirdiğimiz kızdığımız isyan ettiğimiz her ne varsa hepsinde dolaylı ya da doğrudan hepimizin emeği var. Bunun için hayat adaletsiz demekten bir vazgeçin artık. Televizyonlarınızın başında tepki yoksunu şeklinde izlerken haberleri bu haberlerin bir gün sizin başınıza da gelebilecek olma potansiyeline odaklanarak tepki vermeye başlayın. Bugün Eren yarın sizin evladınız. Bugün terör ertesi gün uyuşturucu.

Hiçbir önemi yok kötülüğün isminin. Sonuç olarak mazur gördüğümüz ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesiyle nefes aldığımız her an aslında o yılan hepimizin boynuna sıkı sıkı sarılmaktadır. Bunun adı bugün terör, yarın uyuşturucu, öbür gün tecavüz olarak değişir sadece. Ama temelde yatan neden hep aynıdır. Eğitimsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanan cehalet. Toplum olarak yavaş yavaş intihar ederiz, ediyoruz zaten. Dağa çıkan adamda eğitimsizlikten çıkar, içinde yaşadığı topluma küfreden de eğitimsizlikten küfreder. Hâlbuki hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak sen yaşarsın ben boğulurum durumu yok kardeşim. Hep birlikte boylarız dibi. İdrak diliyorum. Ve bu acıları yazacak daha başka kelime bulamıyorum. Çünkü kelimeler bu noktada soluksuz kalıyorlar.

İnsanın bakmaya doyamadığı bu kadar güzel bir çocuğu bir daha hiç dünya gözüyle görmemek üzere toprağa vermesi nasıl bir acıdır tarif etmesi mümkün değil. Mümkün değil şu kara toprağa elleriyle yatırdıkları evlatlarının acılarını yüreğinde taşıyan anaları babaları anlatabilmek iki satırda. Bırakınız iki satırı sayfalar dolusu destan yazsak yine de yetmez o yürekte ki insanı yaşayan ölü yapan sızının tasvirini yapmaya. Ancak bir ana anlatır en iyi. Ve sorarlar Eren’in annesine. Ayşe ana der ki; “Eren’in nesi vardı ki. Nesini anlatayım Eren’in. Garipliğini mi yoksulluğunu mu anlatayım. Yevmiye yapacaktı lastik alacaktı. Yevmiye yapacaktı şeker alacaktı.”

İyi ki varsın Eren. İyi ki varsın anasının tomurcuk gülü. İyi ki. İyi ki. İyi ki.