Volta atacak yeri kalmamış dar ve kirli bir avlunun ortasından bakar gibiyim, nefesimi teslim edeceğim bebek bakışlı gökyüzüne.

Saçlarımda puslu gri bulutların avuç içleri.
Tel tel kapar zihnimin berraklığa aç düşüncelerini.
Gözlerim bir köprü benim.
Kapasam da gökyüzü, açsam da.
Tanrı sevmiş mi, yoksa atmış mı ortasına bu acı maviliğin, henüz vermedim bir karar.

Ama belli ki sorumlu da kılmış, ıslaktır her daim hissedebilen kalp çarpıntılarından, hissedemeyen kalabalıklara inat.
Buram buram deniz kokar burnumun direği.
Buram buram hasret çeker gönlümün mabedi.
Sadece kendisi olmayı başarabilmişlerin hasreti.
İyiye güzele, yaşama yaşanmışlığa dair ne varsa taşırım yüreğimde, kirletmemek gayesiyle.

Sağımdan solumdan ruhu kirlilerle, ruhu bu kirliler tarafından tuzağa düşürülmüş suretler geçiyor.
Göz göze değil, günah günaha denk düşüyor ve niyet niyete el tutuyor insanlar burada.

Dilimde bir kelepçe!
Babamdan miras bana.
"Sus kızım sus!
Hakikatı anlatanların sesi korkutur çağımızın insanını.
Benim yanımda ol, Asi!
Ama...benim yanımda sadece.
Kötülere kaptırmak için yürütmedim seni gölgemle koruduğum yollarda..." tınısı beynimin çocukluktan kalma odasında,
yankılanır durur kulaklarımda.

Kötüler...
Hakikat...
Asi.

Konuşsam bir işkence, sussam apayrı bir çırpınış.
Kendime karşı mı versem, karşıdakine mi mücadele mi?

Ortasındayım kavgamın.

Ah bu kavgalar ki, nice tarihleri bitiren.
Nice ruhları yaralı bedenler bırakan ardı sıra.
Kalp taşıyan ancak attığını duymayan sağır bedenler çukuru, miras misali.

Ah bu varoluş çırpınışları...
Yürüyüp gidecektik sadece.
Düşüp kaldık öylece.

Ellerimizde kirletilmiş toprak kokusu...
Yuttuğu bedenlerin toprağa bıraktığı ah'ların kara lekesi.
Peşi sıra kovalar insanoğlunu.
İnsanın oğlu olamamışların ettiği zulme direnen insanoğulları.

Birinden ötekine sürüklenirken zamanla başkalaşan insanoğulları.

Ah zulüm severler.
Nice gün doğumlarını, zifiri karanlık varlıkları ile gölgeleyenler.

Zaman zaman kayboluyor satırlarımı yazmama neden olan inancımın gücü.
Zaman zaman yaşıyorum hayalkırıklığı.
Hasetlikleri ve açgözlülükleri ile şehrimin gelişmesine engel olan tüm varlıklara yürekten ediyorum dua.

Denklerine düşesiceler...

Kâğıt parçalarına tüm varlıklarını kaptıran basit varlıklar.
Kaybedenler kulübünün daimi üyeleri.
Gerçekle yüzleşemeyenler.
Özü dövülmemiş, sözü uçurumlar.
Gönül yıkanlar...


Zaman zaman yazsam da aynı, yazmasam da ikileminde kaybolurken buluyorum kendimi.
Zaman zaman anlamını yitiriyor satırlarımın verdiği mesajlar.
Zaman zaman oluyor ki ben, inancımı kaybediyorum şehrime dair.

Ne kadar güçlü olsa da isteklerim iyiye güzele doğruya hasret, bunca yalanın içinde, umutlarıma kara gölgeler sürüyorlar.

Buruk sesim biraz.
Şarkı söylemeyi çok severim ben.
Ve fakat, şarkılar değil ağıtlar çıkıyor peşi sıra cümlelerimden.

Zaman zaman...

Sağımda solumda ruhu kirli insanlar...
Ve bu ruhu kirlilerin tuzağa düşürdüğü başkaları...

Belki sen, belki ben, biraz hepimiz.

Ortasındayım kavgamın.
Tam ortasında.

Konuşsam bir işkence, sussam apayrı bir çırpınış.
Kendime karşı mı versem, karşıdakine mi mücadele mi?

Zaman zaman anlamsız kalıyor tüm çabam.
Ara ara insan, hep insan ve hiç insan olamayanların varlık gösterme savaşlarında...

Zaman zaman yitiriyorum inancımı!
Kara bir ağırlık çöküyor nefesime, soluyorum ama boğuluyorum.
Yapaylıktan özünü unutmuşların, şişkin hayatlarında nasıl da tükettiklerine bakıyorum hayatın güzelliklerini.
Zaman zaman acıyor içim.
Yitip gidenlerin ardı sıra.
Kalemim küsüyor, satırlarımı anlayıp susanlara!
En çok da nazik tavırlara, samimi tutumlara, müşfik keşiflere ihtiyacımız varken, sessiz kalanlara kızıyor cümlelerim.

İnsan keşfetmeye aç kalmışken bu toplum, insan harcayanlara isyan ediyor kelimelerim.

Ah bu kelimeler kelimeler kelimeler...

Yoksa ben yalnız mıyım?
Sesimi duyan var mı?