İmralı görüşmelerinin başladığı günlerdi, bir arkadaşım geldi. Bana barış görüşmelerine nasıl baktığımı sordu. İsmini vermeyeceğim bu arkadaşım BDP'li ve komşu vilayetin İlçe Belediye Başkanlığı'na talip. O'na bu görüşmeler için seçilmiş kavramın topluma "Barış" olarak dikte ettirildiğini, barışın karşıtının ise "Savaş" olduğunu hatırlattım. Savaşın iki tarafının olacağını ve iki hasım güç arasındaki çarpışmanın, gelinen sürece montajlanmaya çalışıldığından bahsettim. Konuyu biraz daha açarsak, devletin bir terör sorunu ile karşı karşıya olduğunu ve meşru müdafa hakkını kullandığını göreceğiz. Yaratılmak istenen Kürtler ve Türkler, siz ve biz ucuzluğunun aslında emperyal projelere biatın ötesinde bir anlamının olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Türklerin Kürtlerle bir meselesi yoktur. Hakeza Kürtlerinde Türklerle bir açmazının olduğunu zannetmiyorum. Mesele ABD-AB ortaklığının PKK üzerinden Türk Devletini hizaya getirme ve Ortadoğudaki projeleri için siyasal ve askeri anlamda Türkiye'yi kündede tutmanın bir gereğidir. Oslo'daki MİT-PKK görüşmesi sonrası süreç kendiliğinden İmralı'ya evrilecekti, nitekim öyle oldu. Oslo öncesinde İmralı'da yapılan gizli görüşmelerin Oslo'ya kadar uzanması ise Türkiye dışındaki PKK güçlerinin nabzını ölçmek ve Abdullah Öcalan'ın kendi yörüngesindeki bu derin yapılanmanın üzerindeki kontrol mekanızmasını sınama anlamı taşıyordu. Öcalan'ın üç mektubu bu tezimizi doğrular mahiyettedir. Hatırlayacaksınız üç mektup özel ulak ve adrese teslim olarak, Kandil'e, Avrupa'ya ve BDP'ye gönderilmişti. Filmi biraz geriye sarıp ilk fotoğrafa bakmayı denersek, 1991'de Kenya'da vuku bulan paketleme hadisesinin neden yapıldığınıda iyice algılamış olursunuz. Amerika size birşey sunuyorsa, bunun altını ve üstünü iyi kontrol etmelisiniz. Hele helede asmamak ve beslemek ön koşulu Abdullah Öcalan'ın teslimatında belirleyici ise buradaki şeytani ayrıntıyı görmek gerekirdi. Sonuç olarak Öcalan mandelalaştı, Kürtler ise Filistinlileşti. Gösterilmek istenen buydu. Zira Abdullah Öcalan aslında bugünler için Türkiye'ye teslim edilmişti. Dönemin hükümeti bu Amerikan planına teslim oldu yada bir adım önünü göremedi bu ayrı tartışma konusu. Teslimatın akabinde gelişen siyasal tabloyu anımsayın. DSP ikiye bölündü, koalisyon çatırdadı, seçimler ve AKP parlatıldı. İşte bugün Türkiye'nin geldiği o meşum nokta. Bunları görmek için siyaset dehası olmaya luzüm yok. Ben sonuç itibarıyla şunu söylüyorum. Abdullah Öcalan hangi amaçla Türkiye'ye teslim edilmişse, AKP'de aynı amaç için kurdurtulmuştur. Tayyip Erdoğan'ın cilalanması ile BDP'nin, PKK'nın legal kanadı olarak sürece iteklenmeside yine aynı senaryonun birbirini tamamlayan parçalarıdır.