Önce şunun bilinmesini istiyorum.. Bu virüs olayı ile birlikte herkes niye ayakkabıya, pantolon ve gömleğe koşmadı da doğruca marketlere ve fırınlara koştu.. Çünkü birincil ihtiyaç gıdadır.. Sebzedir, meyvedir, tahıl ürünleridir.. Un mamulleridir, ekmektir.. Et’tir.. Koyun bunu bir tarafa..Dönelim hemen asıl konumuza.. Aşağıda okuyacaksınız tam 2 yıl önce yine tarımla ilgili bir yazı yazmış ve Gaziantep’in toprak olarak ZENGİN ama tarım olarak FAKİR olduğumuzu dile getirmiştim..Maalesef kentimizin bereketli topraklarını tarıma yönelik kullanma yerine, ciddi bir ihmallik sonucu kendi haline bırakıyoruz.. Tabii özellikle betona endeksli kullandığımız gerçeğini de belirtmeliyim.. Nedense bu şehrin uçsuz bucaksız topraklarında bir tarım hamlesi yapamıyoruz.. Çiftçiyi baş tacı etmemiz gerekirken, onlara üvey evlat muamelesi yapıyoruz. Teşvik etmiyoruz, fide, tohum ve gübre konusu başta olmak üzere yeterince destek sağlamıyoruz.. Bununla ilgili ciddi bir alt yapı oluşturamıyoruz.. Geçici çözümlere sarılıyoruz.. Haliyle köyden şehire göçü hızlandırıyor, köylerdeki harika toprakları işlevsiz bırakıyoruz.. Öyle bir durum ki, enerji konusunda bile çiftçimize acımasızca fiyat çekiyoruz.. Arazisi olup ta çiftçilik yapmayan ve o toprakları kullanamayanları bile teşvik edemiyor, ciddi bir planlamayla sahiplerini tarıma yönlendiremiyoruz.. Bunun dışında eğer hala bırakılmışsa o güzelim hazine arazilerini, buna bir de mera alanlarını eklersek, maalesef işe yaratmıyoruz.. Düşünün bir kere, eğer yanılmıyorsam Gaziantep’te 370 bin hektara yakın tarım arazimiz var.. Türkiye’de illerin tarım arazilerini sorguladığınızda Gaziantep’in 17 sırada olduğunu görürsünüz. Ve bu hazineyi berekete çeviremiyoruz.. Fıstığımız var yeterince faydalanamıyor, üretkenliğini arttıramıyoruz. Çünkü Erkek ağaç konusunda yeterince aşılama becerisini gösteremiyoruz.. Zeytin şehri olma şansımızı elimizin tersiyle itiyoruz.. Bitkisel yağ ithal ediyoruz. Oturup da, Zeytin enstitüsü kurmayı ve bu yönde tesisleşmeyi akıl edemiyoruz…ÜRETİCİ DEĞİL, TÜKETİCİ KENT OLDUKKesinlikle iddia ediyorum..Belediyelerimiz Tarım konusunda istekli değiller.. Elbette ufak tefek bir şeyler yapıyorlar.. Elbette bunu inkar edemem, ama olması gerekenlerin yanında bu yapılanların yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz.. Sürekli anlatıyor, hatırlatıyor bıkmadan yazıyorum bu konuyu.. Halimiz meydanda, Gaziantep kelimenin tam anlamıyla ÜRETİCİ bir kent değil, çok iyi bir TÜKETİCİ kent haline getirildi.. Öyle ki, biz MERA alanlarımızı bile mera vasfını yitirdiği gerekçesiyle formüle eden bir şehir olduk.. Hazine arazilerini kapış kapış edip kapattık.. Kimse kusura bakmasın ama bu kentte tarım adına yapılan her şey geçici.. Öyle ki meyve - sebze ve bakliyat adına ihraç ettiğimiz ürünlerin çoğu başka illerden temin ediliyor.. Hatta en başta bakliyatta ithal edilip, tekrar yurt dışına ihraç eden bir anlayışımız var.. Varsa bir yanlışım doğrusunu anlatsınlar.. Sürdürülebilir tarım için elbette ilk olması gereken toprak ve su.. Sonrası tohum, fide.. Diğerleri peşinden gelecek çünkü.. Daha hayvancılığı söylemiyorum bile.. Küçükbaş bitirilmek üzere, büyükbaş revaçta, onda da bol bol sığır ithal ediyoruz.. Onun içindir ki, 100 liraya et yiyoruz.. En iyisi sözü uzatmayayım ve son olarak 15 Nisan 2018 de yazdığım konuyu tekrar dikkatinize sunuyorum.. Okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız..TOPRAKLARI ZENGİN TARIMI FAKİR KENTBelediyelerimiz bu zeytin konusunda duyarlı davrandı.. Sağolsunlar iyi bir hareket sağlandı.. Ama asıl mesele Gaziantep’in tarımı.. Bereketli toprakların iyi ve akıllı kullanılması.. İşe yaratılması.. Öyle ki, hiç vakit geçirmeden Gaziantep’in iklimi ve coğrafi konumu göz önünde bulundurularak bu tarım işine ciddi manada el atılmalı.. Neler yetiştirebilmeli, neler üretilmeli.. Bunun için ciddi bir çalışma gerekiyor artık.. Şehrin dört bir yanı ayrı bir coğrafi konuma ve iklime sahip çünkü.. Karkamış havası ile Burç ve Sof havası çok farklı.. İslahiye, Nurdağı, Araban, Yavuzeli daha farklı bir konumda.. Buralarda ayrı ayrı ağaçlar ve meyveler yetiştirilip farklı ürünler elde edilebilir.. Zeytinyağı harikasının hayata geçirilmesi sağlanabilir..Nedense kimse topraklarımız ve bulunduğumuz iklimi değerlendiremiyor.. Neler üretilebileceği, nasıl verim alınacağı konusunda ciddi bir çalışma yapılmıyor.. Bu kentin değerli toprağından en iyi şekilde nasıl faydalanabiliriz denilmiyor. Diyenler çıksa bile kimse dinlemiyor.. Çok kolaycılığa kaçılıyor.. Onun içindir ki, fıstıkta isteğimiz noktaya gidemedik.. Ceviz ve badem çok geride bırakıldı. Domates, biber ve en önemlisi Nar konusunda bile yetersiz kalındı.. Zeytinde doğru projeler geliştirilemedi. Nizip ve Kilis gibi zeytin hazinesi yerlerden sağlıklı verim alınamıyor. Çünkü bir zeytin işletme tesisimiz bile yok doğru dürüst..ZEYTİN FİDANLARINI BİZ YETİŞTİRMELİYİZBu konuyu mutlaka masaya yatırmamız gerekiyor. Ama öyle uyduruk panellerle, toplantılarla değil.. Doğru tespitlerle, doğru adımlar atarak, doğru stratejilerle yola çıkılarak. Çünkü Gaziantep’in kaybedecek zamanı yok.. Öncelik gerektiren meyveler konusunda bölgeler tespit edilmeli.. Fıstık konusunda yapamadıklarımız tartışılmalı.. Zeytin harekatı büyütülmeli.. Fidanlar yetiştirilmeli.. Her sene ihalelerle fidanlar alınıp dünyanın parası verileceğine, kendimiz üretmeliyiz fidanları.. Tekrar ediyoruz, kaybedecek zamanımız yok.. Kim ne yapacaksa, kim adım atacaksa atsın ama ciddi olunsun.. Kararlı olunsun.. Çünkü ihracatta tarım ürünlerinde kuru ve yaş meyvede büyük potansiyel var.. Sadece tekstil ve halıcılık ile yetinmemeli bu şehir.. İşin daha farklı boyutunu da yazayım bari.. Bu hareket sağlanırsa eğer, Gaziantep’in gittikçe büyüyen nüfusunun, gittikçe artan uyuşturucunun, hırsızlığın ve işsizliğin de önüne geçilecektir bu sayede.. Umarız harekete geçilir.. Umarız bu yazı okunup bir kenarda kalmaz.. TARİH: 15 NİSAN 2018 SAYIN DAVUT GÜL BUNU ÖĞRENMELİBu yazacağım çok hassas bir konu.. Tartışmaya açık elbette.. Ben duygudan, sevgiden, saygıdan ve hoşgörü'den yanayım.. Bir şey yapmadan önce mutlaka empatiye yönelirim.. Söz konusu durum, emekli bir öğretmen abimize sokağa çıktı diye yazılan para cezası.. Adres Batıkent mahallesi.. Eşi ile birlikte yaşayan 65 yaş üstü Tansiyon hastası bu abimiz ilaç yazdırmak için evinin karşısındaki sağlık ocağına gidiyor, oradan reçete numarası veriliyor ve ilacını almak için bitişikteki eczaneye geçiyor.. Çıkışta polis ekibi görüyor abimizi ve yasak diyerek durduruyor. Polise elindeki reçeteyi gösteriyor ve durumu anlatıyor, o memur arkadaşımız da tamam diyerek sadece TC numarasını istiyor..” Ceza mı yazacaksınız” diyor, polis tutanak tutmadığını belirterek “hayır bu defa ceza yazmayacağız” diyor.. Abimiz rahatlıyor ve teşekkür ederek evine gidiyor. Bir süre sonra il dışındaki oğlu İbrahimli karakolunca aranıyor evrak olduğu belirtilip bunun alınması isteniyor.. Oğlu Gaziantep’teki kız kardeşini arıyor ve durumu anlatıyor. Nihayetinde karakola gidildiğinde babalarına sokağa çıktığı için 3.150 Tl. ceza yazıldığı, 15 gün içinde ödendiği takdirde yüzde 25 indirime gideceği belirtiliyor. Çocuklar babalarına söyleyince abimizin tansiyonu fırlıyor ve günlerce kendine gelemiyor. Ben devletime sadık ve saygılı bir eğitimciyim. Bunu kendime yakıştıramıyorum diyerek psikolojik yönden zorlu günler geçiriyor. Çocukları e devlete bakıyor, diğer yerlere bakıyor babalarına ait bir borç göremiyor. Sonuçta bu paranın Şehitkamil Kaymakamlığa ödenmesi isteniyor. Buraya giden çocukları bu cezanın tutanak tutulmadan, imza alınmadan kesilmiş olmasının doğru olmadığını anlatmaya çalışıyor ama bunlar fayda etmiyor ve emekli maaşıyla geçinen bu abimizden 2 bin 362 lira ceza tahsil ediliyor..KAFAMA TAKILAN SORULARBu olayı öğrendiğimde yasalara ve kuralları uyan birisi olarak gerçekten üzüldüm.. Çünkü çok hassas bir konu bu.. İlk bakışta yasak kardeşim çıkmasın sokağa denilebilir.. Saygı duyarım elbette.. Ama kafama takılan sorular var.. 1- Bu sokağa çıkan 65 yaş üstü kişilere ceza 3 bin 150 lira mı, yoksa 392 lira mı..2- Sayın Vali Davut Gül sürekli olarak Twitter hesabında, yasak çerçevesinde insanların yürüme mesafesinde ihtiyaçlarını giderebilir derken bu olay, o kapsama girmiyor mu ? 3- Emekli bir vatandaşımızın TC numarasını isteyip tutanak tutmadan imza almadan ceza kesmenin yasal izahı var mıdır.. Son söyleyeceğim şu.. Görevli memur arkadaşların empati yapmaları, hoşgörülü davranmaları.. Şahsen ben emekli abimiz için empati yaptım ama memur arkadaşımız için empati yapma yönünde zorlandım.. Eğer bu konuda bilgilendirilirsek çok memnun olacağım..HEPİNİZE İYİ HAFTALAR