SANKO Okulları’nın düzenlediği “Çocukta Özyeterlilik Gelişimi” konulu söyleşinin konuğu Eğitimci- Yazar Dr. Bahar Eriş oldu. SANKO Okulları Psikolojik Danışmanı Melike Köseoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen online söyleşide öğrenciler ve velilerle buluşan Eriş, çocukların özyeterlilik gelişimi konusunda açıklamalarda ve önerilerde bulundu. Çocuğun özyeterlilik inancında en önemli bileşenin bir görevi kendi kendine başarması olduğunu belirten Dr. Eriş, “Bu öz yeterliliği çok artıran bir konu. Bunu artırdığımız zaman çocuğun özgüvenini de artırmış oluyoruz. Çocuğun özgüveni artınca içsel motivasyonu da artmış oluyor” diye konuştu.POZİTİF GERİ BİLDİRİM ÖZYETERLİLİK İNANCINCA ETKİLİ YÖNTEMAraştırmalara göre çocuğun karşısına herhangi bir sorun çıktığında anne babaların hemen yardım etmesinin, anne babanın kendi kaygısını rahatlatan fakat çocuğun kaygısını artıran bir durum olduğuna işaret eden Dr. Eriş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kaygılı olan anne baba hemen eyleme geçerek kendisi o kontrol duygusunu yakalıyor. Fakat çocuk bir kenarda kendisini çaresiz hissedebiliyor. Çocuk kendisini etkisiz eleman gibi hissediyor, bu da çocuğu strese sokuyor. Bu nedenle hemen müdahale etmeden çocuğun kendi kendine denemesi için alan açmak büyük önem taşımaktadır. Çocuk her ne öğrenmeye çalışıyorsa onu bir başkasının başarıyla izlemesi çok önemli. Çocuklara sevdikleri kişilerle ilgili sebat ve başarı hikayeleri okumak, bunlarla ilgili örnekleri, belgeselleri veya videoları izletmek çocuğun öz yeterlilik inancını desteklemek açısından önem taşıyor”KULLANILAN DİL ÇOK ÖNEMLİÇocukla iletişim kurarken kullanılan dilin de büyük önem taşıdığına vurgu yapan Dr. Eriş, “Bizim kullandığımız dil de çocuğun yanında büyük önem taşıyor. Mutsuz ve olumsuz konuşmalarımız çocuğun da zihnine işliyor ve zamanla çocuğun kendi iç konuşmalarına dönüşebiliyor. Aynı konuşmaları çocuğa yönelik olarak da gerçekleştirdiğimiz zaman bu çocuğun kendi bakış açısına dönüşebiliyor. O nedenle olumsuz konuşmalar yerine daha olumlu ifadeler kullanabiliriz. Eğer çocuk bir şey yapamadıysa ‘henüz yapamadım’ demesini sağlamalıyız.” İfadelerine yer verdi.BAĞLI AMA BAĞIMLI OLMAYAN ÇOCUKLAR YETİŞTİRMELİYİZSorun çözme, içsel motivasyon, duygusal zeka ve esneklikle çok ilgili olduğu saptanan özyeterliliğin desteklediği bütün becerilerin bu çağda büyük önem taşıdığının altını çizen Dr. Eriş, şunları anlattı: “Bu çağda özellikle orta- üst sınıftaki ailelerin çocukları bu beceriyi kazanmalı deniliyor. Çünkü orta-üst sınıftaki aileler biraz koruyucu olduğu için çocuklar o koruyucu kanatların altında bu beceriyi geliştiremiyorlar. Ergenlikten yetişkinliğe geçiş süreleri uzamış olan çocuklar daha uzun süre aileleriyle birlikte kalıyorlar. Çocukları hayata hazırlamak yerine hayattan korumaya çalıştığımızda bu kanatların gelişmesini engellemiş oluyoruz. Ödevlerini ve bütün aktivitelerini kontrolümüze aldığımız zaman onlar iç pusulaları geliştiremiyorlar. Çocuklar kağıt üzerinde başarılı olabiliyorlar ama sonra dünyada kendi yollarını bulmakta güçlük çekebiliyorlar. Bu toplum açısından da olumsuz etki yapıyor. Kendini çocuk gibi görmekten çıkıp yetişkin gibi görmeye geçiş yapamayabiliyorlar. Sonuç olarak bir yetişkin toplumu olmakta da güçlük çekebiliyoruz. Ailenin erken dönemde ilgisi ve desteği çok önemli ama bu belli bir noktadan sonra bağımlılığa dönüşmemeli. Hedefimiz bağlı ama bağımlı olmayan çocuklar yetiştirebilmek.”ÇOCUĞA SORUMLULUK VERİLMELİÖzyeterlilik gelişiminde anne babaların rolüne de değinen Dr. Eriş, çocuğun ilk okulunun ailesi olduğunu anımsatarak, önerilerini şöyle sıraladı:“Özyeterliliğin gelişmesinde ailenin ilgisi çok önemli. Çocuğun yerine bir şeyleri yapmak yardım olmuyor. Anne- baba çocuk için vazgeçilmez olmamaya dikkat etmeli. Eğer öğrenci anne- babası veya yetişkin yardımı olmadan başarılı olamayacağını düşünürse o zaman özyeterlilik algısı gelişmemiş demektir. Çocuğa sorumluluk vermeliyiz. Verilen sorumluluk çocuğa yapılan bir iyiliktir. Anne babaların çocuklarımız üzülmesin yorulmasın gibi iyi niyetli düşünceleri uzun vadede çocukların kırılgan ve kendi ayakları üzerinde duramamalarına neden olabiliyor. O nedenle çocuğun yaşına ve gelişim seviyesine uygun görevleri onun adına yapmamak gerekiyor. Çocuğum mutlu olsun endişesiyle çocuğu hiçbir sıkıntıya sokmamak uzun vadede çocukları mutsuz yapıyor. Çocuklar büyürken hiçbir hayal kırıklığı yaşamazlarsa, stresli durumlarla karşılaşmazlarsa bu beceriyi geliştirmeyi öğrenemiyorlar. Çocuklar zorluklarla başa çıkabilmeyi gördükleri kadar güçlenebiliyorlar. Çocukları suçlamak veya cezalandırmak yerine problem çözme kavramını yerleştirmeliyiz.” HABER MERKEZİ