Hayat, ortalama yetmiş yıllık bir film'dir. Kendi senaryomuzu, başkalarına yazdırmamalıyız. Emeğimizin karşılığını alabilmeyi, öğrenmeliyiz. Kendi hayat filmimizin, başoyuncusu olmalıyız. Kendi rejisörümüz, kendi yapımcımız ve teknisyenimiz olmalıyız. Hatta kendi kendimizin, figüranı da olmalıyız. Fakat başkalarının hayat hikayesinde, figüran, taşeron ve sıradan bir seyirci olmamalıyız. Yoksa başımıza gelmeyen, dert ve acı kalmaz. Bitmez üzüntülerle perişan oluruz. İstismar, kötü inanların elinde ve dilinde, gizli bir silah gibidir. Kötü insanların sayısı ise, asla bilinmez. Bizi üzen insanların arasında yaşamak, uçurum kenarında yürümek gibidir. Bizi seven ve değerimizi bilen insanların arasında ve yakınında olmak ise, cennetin kapısında oturmak gibidir. Hayat, çevrenizde gördüğünüz, tanıdığınız her insanla dost ve arkadaş olacak kadar uzun değildir. Hayat küstüğünüz, darıldığınız, bize hitap etmeyen, elektrik ve ışık almadığınız, itici bulduğunuz, bize sevgisi ve saygısı yeterli olmayan, hatta hiç sevgisi ve saygısı olmayan insanlara vakit ayıracak kadar ve küstüklerinizle tek tek barışıp yeniden dostluk kuracağımız kadar da uzun değildir. Hayat karşılıklı sevgi ve saygı duymadığınız ve kendisi ile hiçbir zaman işbirliği içinde olamayacağınız insanları takip edecek, onlara vakit ayıracak kadar zaten uzun değildir. Kalan ömrümüzü sevdiklerinize ve bizi sevenlere ayırmalıyız. Sevgiyi eşit paylaştığımız insanlara ise en çok zaman ayırmalıyız. İnanın sevgiyi eşit paylaşan insanlardan, mutluluk hiçbir zaman ayrılmıyor. Layık olmayan insanlara neden sürekli özveri içinde olalım ki. Kimse özveri ve hoş görü deposu değildir. Kalın sağlıcakla değerli okurlarım.