Kahvemi aldım şöyle keyifli bir yazı yazıym istiyordum ama Gezi Parkı'na yapılan müdahaleler, ülkede olanlar keyif filan bırakmadı maalesef.. Hoş, destek amaçlı tencere-tava çalanlara kesilen cezalarda can sıkıcıydı ama, o durumdan bir ironi çıkarabiliyor insan; yani, en azından "tencere-tava hepsi hava" diyerek dalga geçen hükümet o kadar da sallamıyor değilmiş, gibisinden.. Son olanlardan sonra insan düşünmeden edemiyor, bu ülke nereye gidiyor, ne amaçla hangi yöne savrulmaya çalışılıyor diye? Şöyle geçmişten günümüze doğru bir göz atalım isterseniz; Ne acı ne sevinç nidalarına izin verildi; Reyhanlı katliamını kınamak suç oldu mesela, oysa bir ülke vatandaşı için bir katliamı kınamak insanlığın neresinde, kınamamak neresindedir ki.. Kınamayanlar iyi insan, kınayanlar kötü insan olup da biber gazı ile dağlansınlar? Nasıl bir zihniyettir ki katliamın olduğu gün düğün derneklerine devam edip de bir hafta sonraki 19 Mayıs kutlamalarını, yine aynı katliam nedeniyle, kısmen iptal etmektedir? Bir duruşu olur insanın, üzülerek protesto edeni biber gazı ile dağlayıp, yaka-paça içeri atacaksın, sonra da aynı katliam için bir hafta sonrasını yas ilan edeceksin! İlk günü eğleneceksin, takip eden altı günde de hayat devam edecek ama 19 Mayıs günü geldiğinde bir anda yas duygun devreye girecek; peh!... Kürtaj, sezaryen, sigara, içki; efendime söyleyeyim kızgınlıklar, Atatürk bayramları falan hepsi merdiven altına iniyor; insanlık adına! (!) Yine insanlık adına Hatay'a Suriye'den insan yığını yapıyoruz; kendi vatandaşımıza asla verilmeyen yardımlar onlara yapılıyor: Nedeni insanlık! Yahu, insanlığını önce kendi halkına yap! Haa, oy verenler seslerini çıkarmadıklarına göre onlara sağlanan bazı insani(!) yardımlar var; bazı insanlar ise bihaber; yoksa ne diye ağlaşıp dursunlar? Ağlaşıp duran vatandaşlar "Türküm" demeseler, mesela, "Kürdüm", ya da "Suriyeliyim" deseler valla, bak, hem hastanede yer bulurlar hem de maaş bağlanır; çocuklarına.. Ne OKS sorarlar ÖSY falan, istedikleri okula yerleştirilirler... İşte; insan en çok bu konularda sıkışıp-kalıyor! Tıpkı bir zamanlar Türk futbolunda yabancıya tanınan aşırı ayrıcalıklar gibi.. Bir ülke ki adı Türkiye Cumhuriyeti; cumhuriyetin tüm kaynakları kullanılıyor ama halk için değil! "Türk" adı rahatsız ediyor, Suriyeli, Kürt daha sempatik geliyor, ama rahatsız olan adamlar rahatsız olduğumuz bu isim altında çalışmak istemiyoruz diye istifa etmiyor! Kanser misin, at elindeki T.C. kimliğini, Suriyelim de, en iyi hastanede en iyi ilaçlarla ve en iyi doktorlarla tedavi edilmezsen bana namert de! Ne acı ne de sevinç için içmeye izin yok; 100 metre okullara, ibadethanelere, kurslara falan yaklaşma! İçtiğin de görülmesin; cam önü yasak! Valla; hani ibadethaneden bile saymadıkları cem evleri var ya, onları dahi ibadethane sayacaklar bu gidişle! Benden söylemesi!... Her olayda alınan tavır, maalesef, hükümetin taraflılığına bir örnek daha teşkil ediyor; bunları yazınca birileri de bizi taraflılıkla suçluyor! Müslüman Kardeşler için üzülen hükümetimiz kendi vatandaşları için üzüldü de, biz mi anlamadık? Gazze için ağladılar da, Gezi Parkı olaylarında ölenler, gözleri dökülenler için hıçkıra-hıçkıra mı ağladılar da, yok saydık? Fabrikalar kurdular da mı alkışlamadık? Satılan kuruluşlardan dolayı duyduğumuz üzüntüyü paylaştık, yoksa sevinmeli miydik? Halkın Türk-Kürt ayrıştırılmasına şahitlik ettik, yetmedi Mustafa Kemal Atatürk'ün izlerinin yok edilmesine... Resmi bayramlar baydı, T.C. fazla geldi, marşlar ayrımcılık unsuru oldu; bayraklar da "Atatürk"süz olsun dendi; yetmedi!... "Çapulcu" ve "Darbe" anlamları Türk Dil Kurumu kayıtlarında değiştirildi; zaten "Türk" ifadesi bile değiştirilmek isteniyorken bunlar mı gözünüze battı demeyin; tam tersini düşünen binlerce kişi türedi siber alemde; tam da Gezi Parkı eylemlerinin akabinde! "İnandır beni şekerim, hatalıysam özür de dilerim!" Hatama inandırsınlar, özür dilemezsem, namerdim! Yeter ki ezber cümleler ve kalıplaşmış hikayeler ile karşıma çıkmasınlar!... Tarihi sevmediğimi hep söyledim, lakin gözümün önünde tarih yazılıyor, görmemem mümkün değil! Tarih en çok başbakanın konuşmalarını esas alırsa, Gezi Parkı "Çapulcuların" baş kaldırışı olup, elleri deri eldivenli, üstleri çıplak kişiler tarafından başörtülü bir kadına saldırdıkları, üzerine idrar yaptıkları ve altı aylık bebeğinin kolları ve bacaklarında çizikler olduğunu yazacak! Camiye sığınıp içki içtiklerini, falan...Tüm bunları yapanlara karşı polisin canı pahasına çalıştığını, ölümlerden döndüğünü, hatta dönemeyenlerin dahi olduğunu... Tarih eğer tam tersi halkın konuşmalarını baz alırsa orantısız güç kullanımını, dayanağı olmayan yalanları, gözlerine sıkılan, insanların üstlerine sıkılmaması gereken, gaz bombaları ile kör olanları, sakat kalanları; halkın boşu boşuna sokaklara çıkmadığını yazar! Tarihi sevmememin altında, sanıyorum, pek güvenmemek var; şimdiyi yaşarken dahi gerçekler çarptırılıyorsa gözümüzün önünde, tarih nasıl doğru kaydetsin? Günü yaşarken dahi "Yok o öyle değil!", "Yok polisler çok sevecen davrandı!", "İki ayyaşın kurduğu cumhuriyetin çapulcuları" falan denirken ille de dış mihrakların sorumlu olarak aranması çok açık ve seçik şekilde halkı galeyana getirmektir, lakin bir devlet, bir de hükümet ağzından dinleyin... Gözümün önünde tarih yazılıyor ve gördüğümün yalan olduğu konusunda ısrar ediliyor! Hatta, korkmam için tüm silahlar takınılıyor! Bana değil, hepimize; gözaltına alıyorlar, neymiş: Gezi Park'ında varmışlar! Siber suçlar ile sosyal medya kullanıcıları korkutuluyor; lakin bir taraftan kopya çeken hükümet, artık ne ile mükafatlandırıyorsa, sosyal medya üzerine binlerce kişiyi konuşlandırıyor! Onlar ak, diğerleri tü-kaka olarak, vakti geldiğinde, "Darbe yanlısı" olarak içeri alınacaklardır! Bizlere düşen "Susma" görevi; konuşursan "Darbe yanlısının feriştahısın" şekerim! Gel de tarihe inan.. Tarih benim dediğimi mi yazar, yoksa başbakanın mı?