Türkiye’de ve dünyada sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanım oranları her gecen gün artmakta, bu maddelere başlama yaşı da giderek düşmektedir. Yapılan araştırmalar, 12–17 yaş arası gençlerin risk altında olduğunu gösteriyor. Özellikle gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunması ve sağlıklı yaşam bilincine sahip olması için herkese büyük görevler düşmektedir.
Madde bağımlılığı(uyuşturucu) tehlike boyutlarda olmasına rağmen, sessiz ve derinden yayılması nedeni ile toplumda farkındalık yaratılamadı. İktidar ve kurumlar üzerinde toplumun kamuoyu baskısı da oluşmadığından kamu görevlileri de bu konuda aktif davranmıyor. Hatta uyuşturucunun yarattığı sorunlar kamuoyundan gizlenerek halının altına süpürülüyor. Burada iş birliğinin güçlendirilmesi şart.

Uyuşturucu madde bağımlılığı, “bireylerin çeşitli uyuşturucu maddeleri aşırı derecede kullanması ve bu maddelere karşı güçlü bir bağımlılık geliştirmesi durumudur.” Bu açıdan bakıldığında ciddi bir hastalık halidir ve bırakılması öyle kolay bir şey de değildir. Bu bağımlılık, bireyin sosyal, fiziksel ve psikolojik sağlığında ciddi sonuçlar doğurabilir. “Uyuşturucu maddeler, beyin kimyasını değiştirerek kişide tolerans, yoksunluk belirtileri ve sürekli bir kullanım isteği oluşturur.”
Uyuşturucu madde kullanan bireylerin genellikle kişisel bakım ve hijyenlerine önem vermedikleri… Kendilerini toplumdan izole ettikleri… Uyuşturucu bulabilmek için parasal sıkıntı çektiklerinden dolayı hırsızlık, fuhuş, gasp, adam öldürme vs. gibi suçlara yöneldikleri ve sağlık problemleri yaşadıkları gözlenmiştir. Başka bir ifadeyle, kullanan kişi hem kendisine hem ailesine hem de yaşadığı topluma zarar vermektedir.
Uyuşturucu madde kullanımına yol açan birçok faktör bulunmaktadır.

  • Genetik Yatkınlık: Ailede uyuşturucu bağımlılığı öyküsü olan bireylerde, bağımlılık geliştirme riski daha yüksektir.
  • Psikolojik Sorunlar: Anksiyete, depresyon gibi ruh sağlığı sorunları, bireylerin uyuşturucu kullanma eğilimlerini artırabilmektedir.
  • Çevresel Faktörler: Arkadaş ortamı, aile yapısı ve sosyal çevre, bağımlılık riskini etkileyen önemli unsurlardır.

Uyuşturucu bağımlılığı tedavi edilebilir mi? Bu konu yüzyılın en büyük belalılarından birisidir. Tedavisi zor, pahalı ve uzun bir süreç gerektirir. Günümüzde madde bağımlılarının yeniden topluma kazandırılması için “Psikoterapi”, “ilaç tedavisi”, “destek guruplarının yardımı” gibi yol ve yöntemler denenmektedir. Lakin tedavinin en kolay ve başarılı yolu bu illete hiç bulaşmamaktır.
Uyuşturucu madde bağımlılığı ile mücadeleyi sadece tedavi ve polisiye önlemlerle yapmak mümkün değildir. Bizim uyuşturucu madde ve bağımlılığına yönelik topyekûn mücadele vermemiz gerekir. Ülkemizde mücadele ile ilgili gerek kamu kurum ve kuruluşları gerekse sivil toplum kuruluşları çalışmalar yürütmektedir. Bunun için Valiliklerde İl Uyuşturucu Koordinasyon Kurulları oluşturulmuştur. Ancak bu kurullar görevlerinde ne kadar etkindir? Tartışılması gereken konulardan birisi de budur.

İl Uyuşturucu Koordinasyon Kurullarının yapısına bakıldığında aşağı yukarı %90 oranında resmi kurum ağırlığı bulunmaktadır. Bu da her şeyin devlet anlayışı ve kamu görevlisi yoluyla yapma düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu konuda en aktif olması gereken yapı belediyelerdir. Zira belediyeler en büyük sivil alana sahip kurumdur ve hareket kabiliyeti daha yüksektir. Ancak belediyeler madde bağımlılığı ile mücadele konusunda hangi statüde ne iş yapacağını ne yazık ki bilmemektedir.
Belediyelerin, madde bağımlılığı ile mücadele konusunda yeri net olarak tanımlanmamıştır. Sağlık alanında mı, eğitim ve meslek edindirme aşamasında mı, yoksa sosyal faaliyet alanlarında mı yer almaktadırlar?
Uyuşturucu kaçakçılığı ve satışını önleme noktasında güvenlik güçleri etkin rol oynamaktadır. Çünkü mücadelede arzın engellenmesi son derece önemlidir. Rehabilitasyon…Yani bağımlıların tedavi edilerek yeniden topluma kazandırılmasında üniversiteler, hastaneler veya özel ihtisas kurumları bünyesinde UMATEM, AMATEM, ÇEMATEM gibi yapılar oluşturularak çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Madde bağımlılığına olan talebin ortadan kaldırılması aşamasında başta yerel kuruluşlar başta olmak üzere toplumun tüm katmanları etkin rol oynamalıdır.

Peki nasıl? Belediyelerin genişleyen hizmet ağları ve bu hizmet ağlarının odağındaki insanların sayısı çok fazladır. Bu nedenle geleceğimizi tehdit eden uyuşturucu maddelere yönelik gerçekleştirilen mücadeleye yerel yönetimlerin sessiz kalması düşünülemez. Önleme faaliyetleri; yerel dinamikleri ve özellikleri dikkate alan iyi bir projenin uygulanması ve proje ortaklarının görevlerinin net olarak belirlenmesi ile başarıya ulaşabilir. Bu işin sırrı da sivil alanda var olan gücün, kurumsal güç ile birleşmesidir.
Polisiye önlemler, uyuşturucu maddenin ticareti, alım veya kullanılmasını önlemek her daim sonu suç ile biten ilişkiler ağında sadece bir aşamadır. Mücadelede polis, yerel yönetimlerin yerine geçerek her işi kendisi yapmak istemektedir. Neticede başarısızlığın faturası da polise kesilmektedir.
Eğitim programları, farkındalık kampanyaları ve rehabilitasyon merkezleri, toplumsal bilinci artırmada kritik öneme sahiptir. Toplum, bağımlı bireylere destek olmalı ve onları damgalamadan, rehabilitasyon süreçlerine entegre etmeye yardımcı olmalıdır. Bu işler de polisin yapabileceği işler değildir, kollektif önlemler gerektirir.

Yerel ve uluslararası sivil toplumdan özel sektöre, üniversiteler, belediyeler ve kamu kurumlarından devletlerarası teşkilatlara kadar toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile mücadelenin güçlü ve kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerekiyor.
Mobil karakol kurmak, operasyonları sıklaştırmak, boş arazileri kontrol altına almak, metruk binaları ortadan kaldırmak geçici olarak fayda sağlar ama köklü çözüm içermez.
Çare, mücadele olayına tek yönlü bakmamaktır. Çare konuyu ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan ele alarak sorunu temelinden çözmektir. Çare, sivrisinekleri tek tek öldürmek yerine bataklığı kurutmaktır. Çare, bir model oluşturularak topyekûn mücadeledir.
Haydi görev başına Marş…Marş