Günümüzde bir çok araştırmacı okuma yazma bilme oranının insan için hayati önem taşıdığını her fırsatta dile getiriyor..Misal, geçenlerde okuduğum bir dergide; Bu durumu dile getirenlere göre, köle pazarlarında okuma yazma bilenlerin daha pahalıya satılması, Hindistan da 1960da yapılan eğitim reformunun ardından anne-bebek ölüm oranlarının hızla düşüş göstermesi bunun en açık kanıtıdır yazıyordu..

Fakat biz Türkler, okumaktan çok kulaktan duyma haberlerle hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz o yüzdendir ki bir konuda tam bir bilgimiz olmuyor..Okumak sabır ister sabır da sevgi ister çoğumuz okumayı zaman kaybı olarak görüyoruz..

Bu demek oluyor ki,toplum olarak okumayı sevmiyoruz ! Okumadığımız içinde Türkçemize hakim olamıyoruz.Yabancı sözcüklerle Türkçemizi süslemeye çalışmaktan başka birşey yapamaktan öteye gidemiyoruz..

Çok okuyan bir toplum olsaydık ne kadar güzel bir lisana sahip olduğumuzu anlar, bilimde, sanatta öncü olurduk.. Taklitçi değil,taklit edilen olurduk.. Kendimizi daha iyi ifade edebilir, yaşayan her varlığın ne kadar değerli olduğunu bilir hoyratça yaşamları kullanmaya kalkmaz, felaketlere karşı tedbirli olur önlemler alırdık...

Benjamin Franklinin çok sevdiğim bir deyimini paylaşmak istiyorum burada; Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça ,gaflet ve bundan doğacak felaket azalamaz der.. Demem o ki, okumak insana öyle ufuklar açar ki bilmediğin ülkeleri ,hiçbir zaman tanışamayacağınız insanların yaşamlarına şahitlik etmenizi ve kimi zaman hayata dair deneyimler kazanmanıza olanak sağlar.. Bir kelime,bir cümle belkide hayatınızın anlamını ve değer yargılarınızı değiştirmenize yardımcı olabilir.. Belki de başka bir gözle bakabilirsiniz yaşama ve sevdiklerinize kim bilir..

Gelin sizinle geçmişe doğru bir yolculuk edelim.. İlk okumaya başladığımızdaki o büyük heyecanımızı hatırlayalım.. Harflerle kelimelerle yeni tanıştığımız o anlar.. Mesela, şimdi yeni okuma yazma öğrenen çocuklarda da aynı heyecanı görüyorum.. O heyecanı kaybettirmeyecek olanlar ise ilk olarak öğretmen ve sonra ailedir.. Çünkü aile ve öğretmen çocuğun okuma yazma heyecanını daha eğlenceli hale getirirse çocuklar hiçbir zaman bu heyecanı kaybetmez.

Günümüzde teknolojinin hayatımıza dahil ettiği ve vazgeçilmezlerimiz arasına giren bilgisayar ve internet okumayı öğrenen çocuklarında araştırmacı ruhunu perçinliyor ne yazık ki...

Bir çocuk ne kadar çok okumayı severse o kadar da yaşamın kontrolünü elinde tutar ve araştırmacı ruhlu olabilir.Okuduğu her bilgiyi ister istemez hayatında uygular ve çoğu zaman karşılaştığı olaylara karşı okuduğu bilgileri kullanır...

Bunun en güzel örneklerinden biride Cemal Granada’nın, Atatürk ile Vasıf Çınar arasında geçen bir konuşmaya şahit olması; Atatürkteki okuma alışkanlığının çocuk yaşlarda oluştuğunu belirtir. Atatürk'ün elinden boş zamanlarında tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım, der Cemal Granada ve anlatmaya devam eder ;

Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınarın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum;

- Paşam!.. Tarihle uğraşıp kafanı yorma... 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsuna çıktın? Atatürk, Vasıf Çınarın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:

- Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım, demiş...

Demek ki okuma alışkanlığının çocukken kazandırılması bir ülkenin geleceğini fazlasıyla etkilemiş oluyor...

Sağlıklı kendine güvenen, gelişmiş bir ülkenin şifresini çocuklarımızı okumaya teşvik ederek ve okuyarak çözebiliriz...