İsimleri yabancımız değil, soy adları da hakeza. Her ikisi de Türkçe. Ama onlar ayrı dünyaların, apayrı alemlerin insanları.

Biz onları yadsımıyoruz, dışlamıyoruz, ötelemiyoruz.

Onların dışa vurmakta bir beis görmediği, içlerinde yeşerttiği farklılıkları ise zenginliğimiz olarak görüyoruz. Ancak onlar bizim kadar masum, bizim kadar toleranslı, bizim kadar genel kabule hazır mı?

Kimsenin dünyaya gelirken annesini, babasını, etnik kökenini ve aidiyetini peşinen belirleme ve seçme şansı yok.

Eğer siz kendinizi insanlık denen o büyük ailenin bir parçası olarak görüyorsanız taşıdığınız aidiyet kültürünün, etnik kökenin ya da mezhepi itikatın hiçbir önemi yok.

Herkes kendini ait hissettiği kimlikle tanımlamakta, büründüğü kimlikle ifade etmekte serbesttir.

Buraya kadar herşey güzel. Herkesin ve her kesimin üzerinde ittifak edeceği evrensel değerler açısından hem fikiriz. Gelelim, yolun sapağındaki temel gerçekliğe yaşadığınız topraklar vatan, içinde yaşadığınız insan topluluğu ise millet olarak tanımlanıyor.

Alt kimlikte ayrı iken, üst kimlikte bir oluyoruz. Buda bizi vatan adı verilen coğrafyada millet yapıyor.

Etnik kökenimiz, mezhebi itikatımız, aidiyetimiz ya da kültürel farklılığımız bizi millet tanımının dışında bir izahata mecbur bırakmıyor.

Doğu ulusları bu sorularla cebelleşerek kendince bu çok bilinmeyenli denklemle cevap üretmeye koyulurken , onlar Washington ve Brüksel’in bıraktığı yerde otlamaya devam ediyor.

Son çeyrek asırda Türkiye’de etnik kökencilik oynama modasına uyanlar, diasporanın sağladığı çek defteri ve imtiyazlılık belgesiyle sahaya inmiş durumda.

Elbette Gaziantep şehride ülkemizi kuşatan bu emperyal projeden bağımsız değil. Yalan yanlış abartılı rakamlarla tarih tahrifata uğratılıyor, belli merkezlerden yönetilen algı mühendisliği tıkır tıkır işletiliyor.

24 Nisan'lar ve 1915’ler tarihçilerin ve bilenlerin aydınlığına değil, bulanık gölde balık avlamak isteyen siyaset dehalarının karanlık iradelerine terk ediliyor.

Toplum katında kendine gazeteci süsü veren etki ajanları ile yazar görünümlü gladyolar dibimizi oyma cüretini kendilerinde pekala bulabiliyorlar.

Kendini gizleyenlerle, kendini açık edenlerin karmaşık ilişkileri ve beslendikleri yemlikler takip mesafemizde kalmaya devam edecek.

Tarihi tersinden okuyarak ya da ecdada küfür seansları düzenleyerek Sarkisyan’dan devlet hişanı kazananların yaydığı ağır koku Erivan’dan Gaziantep’e kadar ulaşıyorken.

Bu defa hızla demografisi değiştirilen Gaziantep’e üç dilli yaşamı dayatan o çok uluslu senaryonun yedeğine Gaziantep için bir Ermeni elbisesi biçiliyor. İlgilenenlerin ilgisine sunmayı vazife sayıyorum.