Nasıl bir hayata mahkum edildiğimiz ortada. Şairin dediği gibi hayatın hayata pusu kurduğu bir zaman aralığından geçiyoruz. Ben bu hayattan memnun değilim. O da memnun değildi.
Her şey bizi rahatsız ediyor. Ülkemizin gidişatı, insanımızın perişanlığı, yıkılan değerler ve ayaklarımızın altından kayıp giden Türkiye.
Şikayetlerimize ağıt mı yakacağız ? Yoksa cepheyi terk mi edeceğiz ? Asla !
Benzer kaygıların buluşturduğu insanlar, aynı duygu sağanağının altında ıslanırlar. Aynı dili kullanmak yetmiyor. Mevlananın hipotezinde olduğu gibi aynı duygular bizi birleştiriyor.
Bir dostu, bir arkadaşı, bir ağabeyi kaybetmişiz haberimiz yok. Neden ? İşte o şikayetçisi olduğumuz hayat tarzından dolayı.
Suçlu ayağa kalk ! Suçlu ayağa kalktı. Suçu suçlunun yüzüne okundu ve hüküm verildi : Sıla-i Rahimden uzaklaşmış, birbirinin sevincini çoğaltan, derdini azaltan anlayışın giderek mekanikleşen hayata yenik düşmesi.
Suçlu kim ? Suçlu hepimiz.
Mehmet Kırıcı rahmetli Ömer Amcamın can dostu ve dava arkadaşıydı. Onu da zamansız bir ölümle ecel meleğine teslim edince amcamın bir çok arkadaşı bana teberik oldu.
O dostlukları kutlu bir davanın uzun soluklu bir bayrak yarışı gibi taşıdım. Rahmetli Mehmet Kırıcı da rahmetli Ömer Amcamdan bana yadigar kalan dostlardan biriydi.
Yolumuz bazen bir dostun mekanında kesişir, bazen aynı kaldırımları adımladığımız bir sokakta tesadüfleşir, ama çoğu zaman haldeki fakirhanemizi ziyaret ettiğinde derin bir fikir muhasebesine koyulurduk.
Entellektüel birikimini çok okuyan, araştırmacı kişiliğiyle taçlandırmıştı. Soran, sorgulayan, sorularına cevap arayan bu haliyle sürekli uyanık ve tetikte olması gereken bir kişiliğinde ta kendisiydi.
Mehmet Kırıcı aynı zamanda küçücük bedenine dev gibi bir yürek sığdırmayı başaran ender savasçılardan biriydi. Türk gibi yaşayan, Türkçe düşünen, Türklüğüne ve aidiyet kültürüne sevdalı bir gönül eriydi.
O önce doğumuna sonrasında ise ölümüne tanıklık eden bu şehrin sınırlarındaki nöbet yerini hiç terk etmedi.
Erce,erkekçe ve Oğuzca bir duruşun mümessili oldu. Türklüğün töresine uygun yaşarken, Din-i İslamın emrine itaatte bir an tereddüt etmedi.
Karlı Tiyenşanda zamanı soluyan gök gözlü, bozkurt bakışlı bir yiğitti ancak yüreği Çukurovadaki bir pamuk kadar hassastı.
Özcesi Mehmet Kırıcı olması gerektiği gibi olan. Adam gibi adamlardan biriydi.
Tabutunun üzerine örtülen ay yıldızlı al bayrak, kısa ancak anlamlı ve şuurlu ömrünü özetleyen en tabii ifade şekliydi.
Onun ölümüyle Gazi şehrin bir rengi daha soldu. Gök Tengrinin yer yüzündeki Türk adlı ordusu bir neferini daha kaybetti.
Kalan sağlarla beraber hiç durmamak üzere yürüdüğümüz bu kutlu yoldaki yürüyüşümüze devam, yeni cenklere merhaba.
Tengri biz menen diyenlerin Gök Tengrisi onunla olsun.