Yakın zamanda bir televizyon programında Eşber Yağmurdereli: 'Futbolda para çok, paranın da talibi çok.' diye 'futbol' adlı eğlenceli oyunun 'para'ya nasıl kul köle edildiğine dair dolaylı bir belirlemede bulunmuştu. Son olup bitenlerden ve TFF ile Kulüpler Birliği'nin açıklamalarından sonra anlaşılan o ki 'günahsız' kimse yok… Bağış Erten'in Radikal'deki yazısında vurguladığı üzere futbolun en tepesindeki bu kurumlar tam bir 'sınıf dayanışması' içerisinde yer aldılar. Futbolun patronlarının bu dayanışması, tribünleri 'futbol sevdası' ve 'takım aşkı'yla dolduran taraftarların adeta 'gözlerini yaşarttı!..' Küçük Türkiye futbol liginin 'büyük' sıfatlı takımlarının 'kazanmak için her yol mübah' çirkinliğinin memleket futbolunu nerelere getirdiğini bir kez daha görmüş olduk. Adı geçen geçmeyen her takımın bir dönem –maalesef- şikeden yolunun geçtiğini az çok kestirebiliyoruz. İddia adı verilen yasal oyunda dahi bayileri 'tüyo var mı, tüyo?' diye sıkıştıran 'para-futbolseverler' bu oyunda dönen dalavereden kendi küçük dünyalarında bile haberdar olurken, koca futbol erkanı yıllardır bu işten nasıl haberdar olmaz ki?.. Burada bir parantez açalım: 'Üç büyükler, dört büyükler' diye de bir safsata yoktur. Bir futbolsever hangi takımı tutuyorsa 'büyük takım' odur. Senelerdir diğer takım sevdalılarını küçümseyen bu anlayışa çanak tutan hatta tam da buradan beslenen ana akım medyanın spor sayfası/programı düzenleyicileri bu etiksizliğin ortaklarındandır, biline… Asıl konumuzdan devam edelim: Ülke siyaseti nasıl güçlülerin elinde oyuncak yapıldıysa, futbolda da 'Ama Fener'in bilmem kaç milyon taraftarı var.' yönlü hukuku, aklı ve vicdanı temelinden sarsan iddialarla memleket futbolunun içselleştirilmiş kirli zihniyeti ifşa ediliyor. % 50 oy alanların yolsuzluğuna göz yummakla ne kadar da benzer bir mantık… Diğer yandan soruşturmanın Aziz Yıldırım'ın kişiliğinde 'Ergenekon' ile ilişkilendirilmesi de mevzuyu sulandırma gayretlerinin bir parçası olarak görülebilir. İşin doğrusu, TFF ve Kulüpler Birliği için bir fırsat sayılabilirdi bu şike operasyonları… Memleket futboluna 'boy abdesti' aldırıp tertemiz bir 5 Ağustos başlangıcı yapabilirlerdi. Lakin olmadı… Memleket dinamiklerini yakından bilenler, dahası bu memlekette derelerin suyunun nasıl aktığını az çok kavramış olanlar açısından bunun olması da 'büyük' sürpriz olurdu zaten. Soruşturmada adı ön sıralarda geçen Aziz Yıldırım'ın bu konudaki stajını 2001'deki meşhur 4-3'lük Antep maçında yapmış olabileceği ihtimali de yabana atılır gibi değildir. Hele de bizim 'efsane' başkan Celal Doğan'ın 'Mali hesaplar incelensin.' çağrısını yaptığı şu günlerde… Biz de 'Hem mali hesaplar hem de o meşhur maç incelensin.' demek istiyoruz. Aziz Yıldırım'ın gazıyla ve Kulüpler Birliği'nin desteğiyle TFF Başkanı seçilen Mehmet Ali Aydınlar ve yönetiminin memleket futboluna 'boy abdesti aldırma' fırsatını 'elimizde delil yok, iddianameyi bekleyeceğiz' yollu açıklamasının götürüsü, şüphesiz ki getirisinden çok olacaktır. TFF içerisinde bir komisyon oluşturulup soruşturmanın gizliliği ilkesini de ihlal etmeden savcılardan delil ve belgeler istenir, incelenir ve soruşturmayla ilgisi olanlar TFF iç tüzüğüne göre ya aklanır ya da gerekli cezai yaptırım neyse uygulanabilirdi. Bunu yapmadılar/yapamadılar ya, şunu da bilsinler, bundan sonra bu memlekette atılan her gol, çalınan her düdük, kazanılan her kupa şaibelidir… Bu soruşturma sürecinde laf arasında da olsa geçen, Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'ın Fenerbahçe kongre üyesi olması, yasal açıdan değilse bile memleket futbolunda sorgulanması gereken 'etik' durumlardan biri değil midir? Bir kulübün başkanlığını yaparken, başka bir kulübün kongre üyesi olmak bizim gibi hatır, gönül işlerine meyilli duygusal adamların bolca olduğu bir atmosferde nasıl tartışılmaz ki? Tanıl Bora'nın 'Şike Günlerinde Aşk' başlıklı yazısında memleket futboluna dair kafa yormuş Fenerbahçeli İslam Çupi'nin 1973 yılına ait bir yazısından alıntıladığı bir notla bitirelim: ' Futbolda ileri gitmiş, gerek fanatizmi gerekse her türlü korkuları atıp bir cesaret bağımsızlığı elde etmiş ülkeler, ağır cezalar vererek bu derdi nispeten tecziye etmektedirler. Türkiye'de ise ŞİKE, futbol güçlerinin mücadele edemeyeceği bir irilikte statlarda kol gezip dolaşmaktadır.' Yazının kalem alındığı tarihe lütfen dikkat… NOT: Uzun bir aradan sonra UEFA liginde oynamak adına fırsat yakalayan Gaziantepspor'umuza başarılar diler, kulağımızın ve gönlümüzün Belarus'ta olduğunu belirtmek isteriz. Bu maçı yayınlamayan/yayınlamaya değer bulmayan ana akım medyacılarına da buradan bir selam çakarız…