Öncelikle inanılmaz okuma oranlarına ulaşarak, ülke sınırlarını aşan, "Yitik Şehir, Gaziantep" başlıklı yazıma göstermiş olduğunuz ilginiz ve müthiş olumlu geri bildirimleriniz için teşekkür ederim.Ne mutlu bana ki, sesi olmuşum bilinçli ve farkındalığı yüksek insanların. Hemen belirteyim; bu yazı içinizden birine ait.Evet ben Gaziantepliyim.Burada doğdum.Burada büyüdüm.Burada okudum.Burada çalışıyorum...Ve burada yaşıyorum.Babam Şehreküstülü.Bir eğitimci. Eskilerden yani..Hani şu bir tane tokatıyla tam tur döndürme garantisi olanlardan.. Çantası, okul koridoruna girdiği zaman öğrenci kaçıran cinsten. Diğer adı kafakoparanus.Ve evet çok disiplinliydi.Özel sopası vardı.Hatırlarım mezun olurken sıraya girip, "Son kez döv bizi, hocam." demişlerdi.Tabi çocuktum o sıralar çok gülmüştüm. Sonradan anladım ne olduğunu.Sokak sokak devriye gezip, evden öğrenci topladı. Ve evet hiç bir veli isyan etmedi, bilakis teşekkür etti.. Eti senin kemiği bizim hesabı 7 yıl boyunca bir kez olsun itiraz etmediler.Çünkü bilirlerdi ki kendi evlâdından çok öğrencilerine emek verirdi o öğretmen. Çünkü o dönem eğitimcilerinin en önemli felsefesiydi; 'İnsanı adam etmek.'Ve bizler o okulda birlikte büyüdük. Aynı şeyleri yedik.Aynı şeyleri giydik.Ayrı düşmedik hiç.Sadece çocuksu kavgalarımızda kızdık birbirimize. Ama kardeş gibi.Soyadlarımıza takılmadan, ailelerimiz ne iş yapar düşünmeden, hesapsız dostluk ettik birbirimizle. Üstünlük arzularımız ya da birbirimizi körelten duygularımız yoktu bizim. Kızardık ama gülerdik yine. Hayat okulunun en güzel, en muhteşem örneğiydi Gaziantep Anadolu Lisesi. Efsane öğretmenleri ve hababam sınıfını aratmayan müthiş öğrencileriyle bir şehir efsanesiydi, GAL.Bir kere asla saygıda kusur etmedik.Ne birbirimizin hakkına girdik ne öğretmenlerimize karşı geldik.Sadece Gaziantep Anadolu Lisesi değil, tüm şehrin havası buydu. NE ARA BÖYLE OLDUK Ve şimdi bakıyorum şehrime...Derin bir keder içerisindeyim.Sanki bambaşka bir geçmişin şimdisini yaşıyormuş gibi hissediyorum kendimi.Ve hepimiz biliyoruz ki hissiyatımı paylaşanların sayısı, yazıma kişisel hasetlik katıp, kindarca yaklaşanlardan kat ve kat fazla.Ne ara böyle olduk biz anlam veremiyorum.Neden bu kadar ayrı düştük?Neden müsade ettik bu denli yolunda gitmeyen düzene, ya da neden daha çok çabalamadık?Ne zaman vazgeçtik inandığımız doğruları olması gereken her yerde savunmaktan? Bireysel çıkarlar uğruna neden çevirdik kafamızı yanlışlara?Neden kaybettik bir çok değerli insanımızı?Çekip gittiler.Neden anlamadık gençlerimizi, kimlik karmaşasında isyan ettiler? Bu kibir kimden miras kaldı bize?Bizim büyüklerimiz okurdu, düşünür ve istişare ederdi.. Paylaşırdı, görgülü ve kucaklayıcıydı. Samimiyet velinimetti.Egitimcilerimiz fedakâr, disiplinli, yol göstericiydi. Veli, güvenir ve saygı duyardı öğretmene. Öğretmene gösterilen saygı, belediye başkanına gösterilenden fazlaydı çünkü bilinçliydi veli.Sanayiciler söz üzerine ticaret yapar, imza yerine el sıkışırdı.Kimse kimsenin arkasından dolanmazdı. Birine yanlış yapsan hepsi karşı çıkardı.İnsanların nerede oturdukları, hangi marka aracı kullandıkları, hangi ailenin evladı oldukları bu denli ayrıştırıcı bir şekilde çıkmazdı ön plana.Fabrikasındaki işçisi de sofrasındaki misafiri de aynıydı. Kılık kıyafetine göre arkadaş seçip oynamazdı çocuklar sokakta.Bu denli göze sokulmazdı maddiyat, düğün dernek yarıştırmazdı amansızca. E peki nerede bu insanlar?Gittiler.. Hepsi mi?Hayır.. Kalanlar peki?Zaman bozuldu.Zaman nasıl bozulur insan dik durduktan ve pes etmedikten sonra!Zaman niye bozulur insan hataya hata, doğruya doğru dedikten ve kalabalıklara inat özgün olma mücadelesini gösterdikten sonra?Zaman mı bozuldu? Yoksa insan mı? Dahası ne bozdu insanı?Doyumsuz iflah olmaz hırsları ve üstün gelme çabası. Ve bir de bana dokunmayan yılan bin yaşasın algısı.Bazıları diyor, "Bu, ülkenin sorunu." Ne önemi var ülkenin ya da şehrin. Ben önce kendi şehrime bakarım.Kendimden ve aileden başlamadan mahalleye hesap soramam ki!Bir şehrin tüm iskeletini anlamak için eğitime olan bakış açısına bakmak yeterlidir. 2011 yılından bu yana sağır sultanın bile duyduğu Türkiye sıralamasında 80. sıraya gelerek, Şırnak’tan sonra en başarısız ikinci il durumuna gelen şehirdir, Gaziantep...Ve şimdi yıllardır gelişmesi için çırpındığım, uğruna fazlasıyla fedakarlık yaptığım, kimileri gibi bireysel çıkarlarım için hareket edip, insanların duymak isteyeceği şeyleri değil, ailemden aldığım terbiye ve Allah korkusuyla inandığım şeyleri şehrim iyi olsun diye olabilecek en açık ve seviyeli bir biçimde ifade edip, paylaştığım memleketimin insanına sormak istiyorum.Bu şehir gerçekten hak ettiği yerde mi sizce?Sanayisi, eğitimi, sosyal yaşamı, kültürel ve ekonomik durumu lâyık olduğu yerde mi?Eğer öyleyse, susalım hep birlikte ve yeni neslin bu kötü miras içinde kıvranan açlığında ve doyumsuz bünyelerinin bitmeyen mutsuzluğunda bir korku filmi izler gibi seyredelim sonu sadece.Tabi vicdanınız el verirse.Evet ben Gaziantepliyim.Daha fazla yitirmemek için memleketini elini kayanın altına sokan, kimseye değil önce Allah'a sonra da sadece kendine güvenerek inandığı yola baş koyan gerçek bir Gaziantep kadınıyım.