Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biridir Gaziantep. Son çeyrek asra kadar, küçük fakat bir o kadar sevimli bir şehirdi.Filmi biraz geriye sarıp, hafızamızı yokladığımızda nereden nereye geldiğimizi daha iyi anlıyoruz. Asrileşme ve modernleşme adına eski yapıların ardı ardına yıkılarak yeni yolların açıldığı, yeni bulvarların şehir planına dahil edildiği bu acımasız süreç, kentsel dönüşüm adı altında insanların hayatlarını savurmaya devam ediyor. “Kentsel dönüşüm” zamana direnemeyen yapıların ve semtlerin zaruri bir sonucumu, yoksa yeni ve devasa bir rant kapısımı? İki boyutlu bu bilmece, artıları ve eksileriyle ayrı bir tartışma konusu.Biz gelelim “Eski Antep”in hafızalarımızda yaşayan pür melal haline. Daracık Mahallesi, Özdemir Sokak, No:1 Şehreküstü/Gaziantep. Bu adres iki kuşağın doğup büyüdüğüne tanıklık etmiş bir mekanı işaret ediyor. Ailemizin geçmişi ve tarihi itibarıyla derinlerdeki o tatlı anılar bu mekanın hayalinde ses buluyor.Şimdilerde yol genişletme çalışmasının azizliğine uğrayarak yarısı yola giden, kalan yarısı ise birşeye benzemeyen, Kara Kazım Bey’le, Hayriye Hatun’a ait bu evde doğup büyüdüm. Diğer eski Antep evleri gibi dışı kıymık içi havara taştan yapılmış, birden fazla ailenin içinde barındığı, dededen toruna kadar yaşanmışlığı olan adeta bir kaleydi. Geniş bir hayatı, hayatın tamamını kaplayan arişi, ekinlikte nenemin gülleri vardı. Yine cümle kapısından adım atar atmaz sizi sol tarafta büyük bir gane karşılardı. Amca çocukları burada çimer, neşe dolu sesleri birbirine karışırdı.Akşam yemekleri genellikle arişin altında kurulan yer sofrasında yenir, gane diğer yandan soğumaya bırakılan karpuzlara ev sahipliği yapardı. Üst evin hakim noktalarındaki kuş taaları ise doğadaki diğer canlılara duyulan saygının ve yaşamı onlarla birlikte kabul etmiş olmanın bir nişanesi gibiydi. Giriş kapısının yanında yine taş merdivenlerle ulaştığımız bir salon ve üç ayrı odadan oluşan ve “üst ev” olarak tabir ettiğimiz bağımsız bir bölüme karşılık “alt ev”de ise hayatın karşılıklı iki ucunda birer geniş odalar bulunurdu. “Alt ev”lerden birinin yanında derin bir kiler, kapı girişinden aşağıya doğru sağılan iki ayrı mağarada ise koyun beslenirdi.Mağaraya inişin üzerinde oluşturulan kafeste ise güvercin beslenirdi.
Hayadın bir diğer ucunda “Ocaklık” bulunurdu. Tam mutfak düzeninin içinde şire yapımında kullanılan üzüm sal’ına kadar mevcuttu. “Üst ev”de olduğu gibi yapının alt katında da ayrı bir banyo ve tuvalet vardı. “Alt ev”le “Ocaklık”ın arasında yine geniş bir oda daha vardı. Bu odanın bir bölümü malzemelik bir diğer bölümü ise yakacak kısmı olarak ayrılmıştı.“Kentsel dönüşüm” denilen muammanın ya da yol genişletme çalışması adı verilen acımasızlığın insanları geçmişinden koparttığı alanlarda gerçekleştirdiğimiz bu ufak turu kaybettiklerimizi asla yerine koyamayacak olduğumuzu göstermiyormu?Dedem Kara Kazım Bey’in otoritesini, nenem Hacı Hayriye Hatun’un şefkatini, amcaların ve kuzenlerin birbirine karışan seslerini ve neşelerini, halamın saçlarımın arasındaki ellerini özlüyorum ama bulamıyorum.Yazımın sonunda kağıda dökülen gözyaşlarım bugünün gerçeği. Dün dünde kaldı demekle olmuyor. Çünkü geçmiş geleceğin kardeşi.
ESKİ ANTEP(1)
seni de kendilerine benzetmek istiyorlar
eski antep
ama direnmeliyiz sen ve ben
sevgisizliğe ve düşmana inat
birbirimizi tanıdığımız
ilk günkü gibi kalmalıyız
atalarımın çocukluğu
ve benim çocukluğum
ve beni ayak izlerimden tanıyan
eski antep(2)
şehreküstü, narlı ziyaret, büyük saat
avucumda sarı yirmibeşlik
kalk taş yığınlarından
bana akide ver yine
bana kaynana şekeri, hüseyin amca
yok ağam paşam bu paraya
bu olmaz diyen, bakkal mustafa
çocuk ayaklarıma, çocuk vatan
şehreküstü, narlı ziyaret, büyük saat(3)
havara taşları nakış nakış işleyen
ustalar vardı, benim çocukluğumda
fransıza geçmeden çok önce
hayat duvarları yükseltilmiş
ermeni evleri
yeşil sudaki katolik kilisesinin vakfı
taş döşeme yapıları
ve babamdan duyup dinlediğim
kara nazar'ın hanı
(4)
benim memleketimin kayalarına gömülüdür
hayir ağaçları
gömülü bedenlerinde binbir gizem
dallarında hayirler, gün rengi
arasıra günebakanlar
sırasıra bağlar, bostanlar
bostan arasında marul yemeye giden
antep avratlar, gelinlik kızlar(5)
evlerde arişler
arişlere hep neneler bakar
çünki, ikisi de unutulmuş zamanların dostu
arişlerde koruklar
ve kapalı sahanlar içinde terleme
köşebaşlarında eşkiciler, sumak satanlar
şimdi yok mu ?
var elbet
ama nerde, eski lezzet ?
nerde eski tat ?