TÜRK siyasi hayatında Erbakan Hoca'nın çok büyük katkısı vardır. Bu katkının kimi zaman üzüntü, kimi zaman sevinç ve kimi zaman da politik olarak zaman dilimlerine bölündüğü bir gerçek.
Rahmetlinin her zaman dile getirdiği ve siyasi görüşüne ağırlıklı olarak katkıda bulunmasına özen gösterdiği bir konu vardı.
O da: İslam ülkelerinin bir bayrak altında birleşmesi.
Hayatının büyük bir bölümünü bu konuya ayırarak siyasi duruşunu sergiledikten sonra Türk siyasetini de oldukça hareketlendiren bir kişiliğe sahipti.
Oldukça kibar, saygılı, konuşmasını çok iyi bilen ve Meclis kürsüsünde çok iyi görüş bildiren hitabet ustasıydı. Usta bir kişiliği vardı.
Düşüceleriyle tarihe katkı sağlamak istemiş ve bu yüzden de İslami toplumların ayrışmalarının çok kötü bir gelişme olarak gözler önüne serileceğini hep dile getirmişti. Bugünkü Avrupa Birliği'nin büyük bir topluluk olduğunu ancak bu topluluğun temelde bir dini ayrışmalarla gündeme getirildiğini de hep savunmuştu.
Eğer Avrupa Birliği'nin çıkış tarihini inceleyecek olursak karşımıza iki ülkenin ticari anlaşması çıkar. Büyük ve yıkıcı savaşlardan çıkan Avrupalı ekonomik anlamda büyük sıçrayışlar yapmak için kolları sıvamıştı. İlk başta Fransa ve Almanya, günlük ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için aralarında çelik anlaşması yapmışlardı. Bu iki ülkenin bu anlaşmayla dünya konjonktüründe epey yol aldıklarını görmeleri, bunu daha da ilerleterek her alanda işbirliği anlaşmasına imza atmaları 2. Dünya Savaşı sonrası için çok önemli gelişmeydi. Sonunda diğer Avrupalı ülkeler de bu pastadan yararlanmak için Almanya'nın ve Fransa'nın kapısını çalmaya başadı. Ve böylelikle Avrupa Birliği'nin
temeli iki ülkenin bu anlaşmayla yola çıkmasıyla atılmış oldu.
Aslında zemininde Fransa ile Almanya'nın birbirleriyle düşman gibi savaşmalarının ardından çıkan bir husustu. Bu hususu o zamanki Fransız
Dışişleri Bakanı Robert Schuman ortaya atmıştı. İki ülkenin bir daha birbirleriyle savaşmalarını engellemek amacıyla görüş bildirmişti.
Sonuçta da Batı Avrupa'yı Doğu Avrupa Bloku ülkelerinden kurtarmaktı bu hareket. Tabii daha da incelencek olunursa Marshall Planı ortaya
çıkar. Daha doğrusu ta o zamandan bugünü gören Amerika, bu planla da Doğu Bloku ülkelerden Batı Avrupa'yı kutarma gayreti göstermiştir. Ama ne
olursa olsun Batı Avrupa ekonomisi Amerika'nın ekonomik güdümü altında ezilmeye başlamıştır. Kısaca Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu daha
sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Avrupa Topluluğu (AT) ve Avrupa Birliği (AB) olarak karşımıza çıkıyor.
İşte tüm bu gelişmelerin ana hedefinin ortak bir Avrupa topluluğu kurmak olduğunu görmekteyiz. Bunun böyle olduğunu defalarca dile getiren ve bütün sempozyumlarda Biz neden bunu başaramayalım? Neden biz de İslam topluluğu kurmayalım?, Neden enerjide Avrupa'nın ve
Uzakdoğu'nun ekonomik modellerini bozguna uğratarak kendi ekonomimizi sıçratmayalım? diyen Erbakan Hoca bu hayalini bir türlü gerçekleştirememiştir.
Demokratik İslami mücadelesini bir türlü hayata geçirememenin büyük üzüntüsü içindeydi. Tıpkı Ecevit'in Köy-Kop'u gibi. Rahmetli Ecevit de mezradaki ve köylerdeki köylülerimizi şehirleşme programına dahil ederek büyük sitelere ve modern binalara taşıyarak yaşam merkezleri kurmak istemişti.Erbakan'ın Türk siyasetine yaptığı espirili katkılar politikacılara gülen yüzü unutturmamıştı. Bunlardan en önemlisi de, Atatürk yaşasaydı Refahlı olurdu demesiydi. İşte Erbakan'ın politik
manevraları ve siyasi görüş farklılıkları bunlarla daha da zenginleşmiş ve kültürel anlamda Türk siyasetinde epey hizmetleri olmuştu.
Bu hizmetleri koalisyonlar hükümeti olarak da gündeme taşıyan Erbakan Hoca, son başbakanlık dönemini Tansul Çiller ile yaşamıştı. 28 Şubat
gibi tarihi de yaşayan Erbakan siyasi hayatında pek çok zahmetler de çekmişti.
Milli görüş teşkilatı hareketinin de mimarı olan Erbakan Hoca, bu görüşünden iktidardaki talebelerinin uzak durduğunu söyleyerek kırgın
olduğunu dile getiren Erbakan Hoca, siyasetten elini-ayağını çekmemişti.
Bugüne gelindiğinde, Refah Partisi'nin büyük atılım yapması için çok çalıştı. Kendi partisinden kopan eski vekilleri yanına almak ve önümüzde yapılan olan genel seçim için Refah Partisi'nin çıtasını
yukarı fırlatacak atılımların hesaplarını yapıyordu.
Yine de AKP için itinalı konuşmalar yaparak talebelerim dediği üst düzey yöneticileri kırmadan politik duruşunu siyasetine ekliyordu.
Siyasal İslam görüşüyle demokrasiyi birleştirerek ön plana çıkması ve politikada ilerlemesi de ona bambaşka bir duruş sağlıyordu. Erbakan Hoca'nın İslami kültürel anlamında dizginleri eline alarak
dünya nezdinde ilerlemek istediği silah sanayisi ise en ağırlıklı konulardan biri olmuştu adeta. Bütün beklentisi ağır sanayi açısından dışarıya bağımlılığımız artmadan kendi yağımızla kavrulmamızdı. Bunu başarmak için de epey konuşmalar yapmıştı. Katıldığı her toplantıda,
sempozyumlarda ve kongrelede bu konuyu hep ön plana çıkararak beklentisini büyük bir heyecanla dile getiriyordu.
Bunu başarmak için bugünkü hükümetin esas hedefleri arasında olan sanayileşme, Türkiye için en önemli konulardan biri olmaya başladı bile. Örneğin yurt genelinde raylı sistem ağlarının daha da
yaygınlaşarak geliştirilmesi modernize edilmiş vagonların daha çağdaş durumlara getirilerek yolculukların yapılması, geleceği yakalamak
açısından birer adım niteliğinde sayılmaktadır. Sanayi denildiğinde de, modern projelerin her dalda kendini gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
İşte tam da burada İstanbul'un en çağdaş bir şehirleşme planlarıyla sanayinin kalbi durumuna gelmesi, finans kent adını da almasına kapıyı açmıştır. Bugünlerde bu girişimleri yapmaya çalışan hükümetin ileriye dönük planları da bu konuda yapılaşmaktadır.
Erbakan Hoca'nın planları, düşünceleri, yapmak istedikleri ve yapamadıkları tek tek hatırlanacak olunursa karşımıza çıkan ismin sanayi olduğu apaçık ortadadır. İşte buradan hareketle Hoca'nın
hayalinin gerçekleşmesi sanayi devrimiyle başlamış olacaktı. Bunun mücadelesini sürekli veren ve her zaman bunu ön plana çıkararak konunun önemini sürekli belirten Hoca'nın partisi, yarın için neler yapacak bunu bilmiyoruz. Ancak durum öyle gösteriyor ki, önümüzde yaklaşan genel seçimde siyasi ve politik arena epey kızışacak gibi. Evet... Hoca'nın ölümü bütün insanları üzmüştür. Ama yaklaşan genel seçimde onun olmayışı partilileri çok üzecektir. Şimdi onun yerine gelecek kişinin, tıpkı onun gibi yenilikçi, espirili, milli görüşçü ve İslami görüş ile demokrasiyi aynı potada yoğurabilen ve bu kabiliyete sahip olması partililerin beklentisi olacaktır. Onun gibi espirili, onun gibi çağdaş ve onun gibi zeki bir kişinin Türk siyasetinden kopup gitmesi politika adına büyük bir kayıptır. Allah rahmet eylesin.