• Çocukluğumun Anayurdu'dur Ankara. Duygularımla tebelleş olan düşüncelerimin Başkenti ise 'Varlık Mahallesi'dir.

  • Eski Meclis'ten aşağıya doğru uzanır, Stad Oteli'nin karşısından Yenimahalle dolmuşuna bindim mi soluğu Varlık Mahallesi'nde alırım, sonra ver elini 'Tanzimat Caddesi'.

  • Beni ayak izlerimden tanıyan, çocuk ayaklarıma çocuk vatan, ne çok severdim Akköprü'den geçmeyi.

  • Oysaki yerle göğün birleştiği o zamanın koridorlarında dolaşırken Ankara'nın kuru soğuğu üşütürdü küçücük bedenimi.

  • Ayazın çatlattığı küçük ellerim cebimde, duygularım üşür, düşüncelerim buz altında.

  • Bir tek senin kahverengi gözlerin ve derinliklerindeki bakışların ısıtırdı yüreğimi. Yüreğim ısındı mı, bilmezdim üşüdüğümü.

  • Senin sokağından geçerken, başımı kaldırıp pencerene bakardım. Aslı'sını arayan Kerem misali.

  • Kerem kimdir bilmezdim. Seninle keşfettim içimdeki Kerem'i. Artık bende bir Kerem'dim. Nasılda haykırmıştım sevdamı, senin mahçup bakışlarında, çocuksu bir tebessüm, koca sınıf bu çılgın itirafın girdabında nasılda çalkalanmıştı.

  • Sonra duygularımızı ve düşüncelerimizi denk edip, döndük gerisin geri şehirlerin şah-ı sultanı Gaziantep'e. Dönmek vaktiydi herhalde.

  • Sonra hep geldim Ankara'ya ve her gelişimde Mahalleye ve her gelişimde senin sokağına, yine pencerene usulca uzandı bakışlarım.

  • Dallar yapraklarını bırakıyordu soğuk kaldırımlara, belli ki hazan mevsimiydi zaman ve sen yoktun.

  • Kimsesizliğimi, yitikliğimi ve içimdeki o koskoca boşluğun dipsiz karanlığını sensizliğimle bir kere daha keşfetmiştim.

  • Ve sen yine yoktun…

  • Kendi hayatını çeken bir yönetmen gibiydim. Filmi başa sardım neden sonra. Her zaman iki hatta üç işi bir arada yapardı annem. Zamana karşı bir yarış içinde, telaşla geçen bir ömr-ü hayatın ta kendisiydi o…

  • Bir taraftan sobadan, yanmayan kömürlerden şikayet ediyor, diğer taraftan beslenme çantamı hazırlıyordu.

  • Siyah önlüğümü giymiş, beyaz yakamı takmıştım. Paltom, kahverengi deriden siperli şapkam, yün eldivenlerimle artık hazırdım.

  • Göçmen evlerinden, bloklardan, tek gözlü gece kondulardan gelenler Ziya Gökalp'e koşuyor. Öğretmenimiz Fatma Jale Hanım şefkatli kollarını açmış bizleri bekliyordu.

  • •••••••

  • Geçen hafta kardeşim Cengiz İtalya'dan bir haftalığına Gaziantep'e geldi. Ankara'daki mahalle arkadaşlarımızın 'Efsane Varlık Mahallesi Çocukları' adıyla internette bir sayfa oluşturduklarını söyledi.

  • Heyecanla geçmişi yad etmeye başladık. Konuştukça hafızamız tazelendi. Unuttuklarımızı, beynimizin bir tarafında uykuya dalanları, kendini gizlemeyi başarmış can dostlarımızı, insan kardeşlerimizi yeniden halet-i ruhiyemiz içinde hak ettikleri yere oturtmayı başarmıştık.

  • Tam kırk küsur yıl sonra sınıf arkadaşım Meral Bucak'la bir telefon görüşmesi yaptım. Sınıfımızın miniğiydi O..

  • Kısa düz saçlarıyla, afat mı afat bakışlarıyla anımsıyordum O'nu. Atletti, oldukça cevval biriydi. Rüzgarın kızı yani.

  • Telefonda uzun uzadıya konuştuk. Arkadaşlarımız, hayata tutunmayı başarmışlardı. 10 Aralık'ta Yenimahalle'de buluşuyorlarmış. Ankara'da olanlarla, uzakları yakın edenler bir arada olacaklar.

  • Belki bizler suret olarak ve cemalen orada olamayacağız, ancak manevi varlığımız 'Efsane Varlık Mahallesi Çocukları'nın ruh iklimiyle buluşacak. Buna inanıyorum.

  • 'Varlık Mahallesi' ve O'nun çocukları neden efsane diye soracak olan okurlarımız için kısa bir dipnot.

  • Fenerbahçe'nin unutulmaz kaptanı Ziya Şengül'den, Milli Atlet Remziye Şentürk'e, Grekoromen stilde Dünya 2.'si güreşçi Mehmet Sarı'ya, Kırıkkalespor'lu Vedat'tan, Atlet Meral Bucak'a, Gençlerbirliği, PTT, Hacettepe ve Petrol Ofisi futbol takımında oynayan bir çok profesyonel futbolcuya, yine bunlardan sınıf arkadaşım Boluspor'lu Ertuğrul Selçuk'tan, menfur bir suikaste kurban verdiğimiz yazar Necip Hablemitoğlu'nun da mahallesi olduğu için.

  • Efsane Varlık Mahallesi Çocuklarını bütün kalbimle kucaklıyorum.