İlköğretim öğrencilerine(Antep Savunması Öyküleri) Antep nasıl gazi oldu ? KARA GÜNÖğleden sonra annesi Mehmet Kamil’’i de yanına alarak, kayınpederinin evine gitti. Hem iki hanek çaldılar kaynanasıyla, hem kayınbabasının hatırını neyini sordu, biraz da soydukları çöplerden aldılar, yüklenip evlerine dönecekler. Vakit de ikindiye yaklaştı.-Biz artık gidelim karanlığa kalmadan.-He ya kızım, gedin işiniz rast gelsin.Yüklendiler yüklerini sırtlarına, düştüler yola.Hava soğuk. Fırının önünden geçecekler.Fırın Fransız kontrolü altında. Fransız erler de Antep soğuğunu yeni görüyorlar herhalde. Ceplerinde ucuz cinsinden Fransız kanyakları var. Ara sıra bir fırt çekiyorlar*: içleri ısınıyor, fırına giriyorlar: dışları ısınıyor. Gire çıka, bir fırt çeke çeke çakır keyf* bile oldular. Yabancı ülkede, bir işgâl ülkesinde subayları daha bir hoşgörülü, askerlerin disiplinsizliğine karşı.Ya da huyları böyle !İki asker fırından dışarı çıktı.kendi aralarında şakalaşarak. Caddede kimsecikler yok. Az ilerden kara bir çarşaf ve yanında fesli bir çocuk geliyor. Sırtlarında bir şeyler. Birinci asker ikinciye: “Şuna da bak hele,” dedi, cadı mı, kadın mı, ne olduğu belirsiz!”-Burada kadınlar böyle giyinirlermiş, dinleri gereğiymiş. Alaca :Karışık renk. Bir cins dokuma.Kendir :Kenevir.Kenevirden yapılmışÇakırkeyf: Hafif sarhoş,neşeli. -Böyle din mi olur George!?-Güzel mi acaba?-Kim?-Kim olacak canım şu gelen kadın?-Kadın olduğu ne malûm?-Hay aklınla yaşa, gel bir kontrol edelim, bakalım dişi mi, erkek mi? Bize zararı var mı yok mu ?Bu sırada fırından bir üçüncü er dışarı çıktı. “Gel bak” diye seslendi George adındaki, gel Andre, kontrol var, cinsiyet kontrolü!”Andre önce anlayamadı. Öteki ikisi kıkırdaşıp duruyor, kara çarşafın geldiği yöne bakıyorlardı. Andre de o yöne bakınca bir kara çarşafın ve de yanında bir çocuğun kendilerine doğru gelmekte olduğunu gördü. Yarı anlar gibi oldu: “Laissez passer”(Bırakın) dedi. “N’intervenez Pas c’est…”(Karışmayın,bu..)İlk ikisi de kara çarşafın önüne dikilmişlerdi bile. Kadıncağız bir an duraladı. Gâvurca bir şeyler söylüyorlardı. Bir yandan savuşup gitmek istedi kara çarşaf. Oğluna seslendi. “Gel oğlum Kâmil!” Yüzünü dolayıp askerleri geçmeye çalıştı ama gene önünü kestiler: “Contrôle! Enleve tes Toiles!” (Kontrol var!Örtülerini çıkar!)Kadıncağız anlamadı,aldırmadan geçip gitmeyi denedi oğlunun elinden tutarak. George söz dinlemez bu kadına haddini bildirmek istedi ve peçesini zorla açmaya yeltendi. Kadın sakındı kendisini ve uzanan eli ittirdi.“Vay bana ha! Bir Fransız askerine ha! Emir dinlemezsin ha!” Öteki asker de yardımına gelip kadının çarşafını indirmeye çalıştı. Mehmet Kâmil yetişti, yerden taş arandı, sonra bir tekme savurdu ve eğilip yerde bulduğu taşları savurmaya başladı askerlere.Üçüncü asker ayırmağa mı, arkadaşlarına yardıma mı yeltendi belli olmadı. Mehmet’in savurduğu bir taş George’un yüzüne geldi, canını acıttı… “Şu piçe de bak hele!” dedi George, elindeki ucu süngülü tüfekle dürttü çocuğa, süngü karnına saplandı çocuğun .“Anam” diye çığlıkladı Mehmet. “Memedim” diye bağırdı anası oğluna sarılarak, bir süngü daha sapladı George çocuğa hırsını alamamış, çocuk yere düştü, anası da çocuğun üzerine kapandı çığlıklı hıçkırıklarla.“Oğlum,Memedim!Yetişin adam öldürüyorlar! Yetişin Ümmet-i Muhammed!”Kadın ağlıyor,çırpınıyor,inliyor çığlık çığlığa.”Oğlum Kâmilim!”Üçüncü asker telâşla gelip ilk ikisini iteledi,“Il ya du sang, allez filez vite!” (Kan var,hadi çabuk kaçın!) dedi ve üçü de fırına kaçtılar, kapıyı da arkadan sıkıca kapayıp,sağlamlaştırdılar..Kadın feryad-ı figan ağlayıp bağırıyordu. Duyanlar koşuştular! Kâmil kımıltısızdı. Karnından kanlar fışkırıyordu… Toprak kıpkırmızı. Giderek kalabalık çoğaldı:“Çocuk süngülemişler, alçaklar, pis Fransızlar, namussuzlar, kimin oğlu? Hökkeş’in oğlu, Memed Kâmil!””Yahu bir hastaneye ,doktora filan…””Yav gidiyor çocuk gidiyor!” “Kanı,kanı durdurun!”sesleri,sözcükleri, tümceleri kadının inlemelerine ve haykırışlarına karışıyor.Çocuk bu gürültü ,patırtı ,kargaşa arasında kan kaybından gitmişti bile! Zavallı Mehmet Kâmil!! * SÜRECEK