İlköğretim öğrencilerine (Antep Savunması Öyküleri)

Antep nasıl gazi oldu ?

KARA GÜN

21 Ocak 1919.Karlı,soğuk bir kış günü.

Fransız askerler,elleri silâhlı fink atıyor* kasabada. İki,üç kişinin bir araya gelip konuşması,yürümesi gülüşmesi bile yasak!

Ermeni gençler de Türklere karşı saldırgan.Onları yalnız gördükleri yerlerde dövmeye kalkışıyorlar yiğit kahramanlar!

Bilirsiniz,Antepliler ‘Ağa’ sözcüğünü çok kullanırlar.Bunun köy ağalıyla,zenginlikle, gaddarlıkla* bir ilişkisi yoktur zinhar.Bu ‘ağabey’ sözcüğünün kısaltılmışıdır. Dillere pelesenk! Bir de “yoorum”ları vardır ki bu da ‘Yav:rum’un bozulmuşudur. Genellikle de bu sözcüklerin önüne bir

Mühimmat :Savaş araç,gereçleri. Cephane.

Utku : Zafer

.Erzak :Uzun süre saklanabilen yiyecekler.

“Ulan”dan bozulma ‘La!” ünlemi koyarak kullanırlar. “La yoorum, n’işleyn sen yav!?” Yav da ‘Yahu’nun bozuğu. Dil ekonomisi kuralları Antep Ağzında tüm boyutlarıyla işlevseldir.

Hökkeş Ağa , kendi halinde, yoksul, emeğiyle; alaca işleyerek geçinen bir Antep’li. Avradı da çalışır aslan gibi, kendir soyar, çıkrık eğirir, haşıl sarar elinden geldiğince evin ekmeğine katkı sağlamaya çalışır. Çalışmayıp da ne yapsın, tek başına ‘Hökkeş’in kazancı evin ekmeğini bütünleyemiyor.Üç baş horanta* Üç boğaz…

Birisi daha çocuk. Büyüme çağında. On iki yaşında Mehmet. Mehmet Kâmil. Cici mi cici, akıllı, uslu bir çocuk. O da çalışır, örer,kamış soyar. Artık aynalara sık bakmaya başladı! Burnunun altında, üst dudağında mini minicik sarıdan kahverengiye terfi etmiş tüyler bile çıkmaya başladı.Ee,ergenlik çağı.Yakında yakışıklı bir babayiğit olacak. Fesini hafiften kaşının üzerine eğip sırmalı cepkenini* giyip altına da şalvarını* çekip, hele bir de kırmızı yemenisini* giyince ilerde kızların yüreklerini hoplatacak bir delikanlı olacağı şimdiden belli oluyor..Şu Fransızlara, Ermenilere akı sır erdiremiyor Mehmet Kâmil. Arada sırada babasına soruyor.:

“Baba, bu Fransızlar niye geldi buraya, kim bunlar?Mehmet kâmil babasına soruyordu:

“Baba, bu Fransızlar niye geldi buraya, kim bunlar?”

Fink atmak : Serbestçe,dolaşmak.

Gaddarlık :Acımasızlık,haksızlık,katı yüreklilik,insafsızlık.Kıyıcı.

Horanta : Aile halkı.

Hökkeş anlatmakta hep güçlük çekmişti, çünkü kendisi de bilmiyor bu sorunun yanıtını. Kendisi, yaşının gereği, biraz biraz anlıyor gene de işgâl ne, savaş ne, yengi, yenilgi ne, ateşkes ne, Alamancılık, Mandacılık, Kuvay-ı Milliye, Mustafa Kemal!...”

- Kötü bir kader oğlum Mehmet! Kötü bir kader! Biz savaşta yenilmişiz, onlar da buraları işgâl ettiler işte,Giderler bir gün amma,ne zaman? Ben görmezsem sen görürsün!

-Bonbon diyorlar, baba, şeker veriyorlar çocuklara.

-Sen alma oğlum, sakın alma, altın verseler de alma.

-Ermeni çocukları alıyor baba.

-Onlar alsınlar, sen alma, arkadaşlarına söyle onlar da almasın.

-Zaten biz almıyoruz baba.

Sabahleyin yağlı,bol salçalı,soğanlı simit aşını sıcak sıcak yemiş, karnını bir güzel doyurmuş işinin başına geçmişti Hökkeş.

“La yoorum avrat,” dedi karısına, “az kaldı, şu elimdeki alacayı* bugün bitireyim diyorum.Sen Mehmet’i de al, babam gile git, biraz kendir getirin, hem de bir bak bakalım babamın hastalığı n’oldu?”

-Peki öğlenden sonra gideriz... Hele şu bulaşıkları yıkayayım da, ataşın üstüne maş çorbası koydum, o da pişer…

-Peki öyle yap avrat!

Cepken : Kolları yırtmaçlı ve uzun,harçla işlenmiş bir tür kısa,yakasız üst giysisi.Şalvar.Ağı çok bol,bele bir uçkurla bağlanan geniş bir cins pantolon. SÜRECEK