İlköğretim öğrencilerine(Antep Savunması Öyküleri)KADINLARIMIZ BİZİM KADINLARIMIZ.Boyacı Caminin oralarda Çello’nun kızı Emine,elinde bir sırık,sırığın ucunda bir et satırı, bağırdı:”Erkek olan arkama düşsün!”Fransız Antep’ten gitsin!”Samsak Tepede saldırıya geçildi.Düşman aydınlatma fişeği atınca ani,gizli saldırı açığa çıktı.Fransız ateşi bir çok yiğit Antepliyi vurup düşürdü. Ve bir ses duyuldu gecenin karanlığında:Vurun aslanlarım!Vurun kardaşlarım!Korkmayın bu kafir kurşunu adama işlemez!”Nizip yolundan düşman güçleri gelecekler. Antepli yiğitler yolu kesmek için silahlandılar. Aralarına bir de kadın karıştı:Sırtı abalı,ayağında kırmızı yemeni,Başında siyah baş örtüsü ve baş örtüsünden apak saçları görülüyor. Yaşlı bir kadın. Elinde büyük bir et satırı.Bu Yirik atma.Fatma Bacı sen gelmeseydin!?-Niye gadasını aldığım,benim kanım sizinkinden şirin mi ? Gadasını aldığım: Günahın bana geçsin.Şirin mi: Daha mı değerli. AHA BU ON BUÇUKLUK! “Mağara kapkaranlık soğuk duvarları ıpıslak, rutubet kokuyor. Başımızı mağaradan çıkarıp da ne bulabildiysek sağda solda topladık yakacak olarak.Açlık bir yandan,soğuk bir yandan.Evlerimizdenkaçarken alabildiğimiz bezlere, çullara ,çaputlara sardık, sarmaladık çoluk çocuğu. Dip dibe,yan yana,soluk soluğa verdik ki kendi sıcaklığımızın arasına havanın soğuğu girmesin.Biraz ateş yaktık,saman alevi gibi fırt diye geçip gidiyor.Hemen,kurular,yaşlar da fısıldayarak duman çıkarmaktan başka bi işe yaramıyorsa da kurunun yanında yanıyor işte gene de.Ne bulursak atıyoruz ateşin üstüne,alevi sönmesin,aydınlık yapsın,ateşi sönmesin soğuğu kırsın. Tarihlerden 14 aralık. Gece bastırınca soğuğu saymazsak keyfimiz Fransız generalinde yok! Neden ki çünkü toplar biraz susuyor,gürültü azalıyor,sadece ağlayan çocukların,inleyen ihtiyarların ve hastaların çığlıkları,hırıltıları...Ona da alıştık, insan oğlu her şeye alışıyor.Çocuklara “hös!” *bile demiyoruz! Niye ki hiç bir yararı yok.Ama gene de azıcık kalmış kuvvetini ağlamaya vermesin diye hösdürmüye çalışıyoruz...Varsa, eline parmak kadar bir kuru ekmek geçerse, hemen hösüyor...Ben hiç gözümü kırpmamıştım kaç gündür.Niye ki,çünkü Antep’imizin o mesut günlerinde bir bebeğim dünyaya gelmişti.Şimdi üçüne yaklaşıyor.Görseniz hele yavrucak kupkuru kaldı.Kemiğinin üzerinde et mi,deri mi fark edemezsiniz.Dün gece dalmışım işte Hüseyin de uyuyunca biraz. Benim oğlanın adı Hüseyin. Babası ilk Mağara Başı harbinde sizlere ömür,kaç ay oldu bilmiyorum ki...Daha küçükken yetim kaldı kara bahtlı yavrum…Hüseyin ağlamaya başlamış sabaha karşı.İçim geçmiş duymamışım.Yanımdaki Ayuş Bacı dürttü.“Kele* duymuyor musun mi Hayce: Hüseyin ağlıyor!”Uyandım hemen…Uykum saktır! Aldım bağrıma bastım,höstürdüm.Çocuk mocuk amma açlıktan ağzı kokuyor.Zaten hepimizinki de kokuyor ya!“Azıcık dalmışım,içim geçmiş Ayuş bacım,kaç gündür gözüm iğne iğne batıyordu.” “Hepimizin ki öyle kızım!”“Sabah oluyor,erken başlamasalar bari!” *Hosmek : Susmak.*Kele : Bir hitap nidası. “Köklerine kıran giresiceler,kuşlukla ver ediyorlar topları...Başlarına düşsün inşallah!”“Hiç un kaldı mı ki Ayuş Bacı.Şöyle biraz kuymak muymak yapsaydık Hüseyin’e?”“O işe Kalaycının kızı Emine’yle,Ölbeci Mahmut’un avradı bakıyordu ya…Hakkımız varsa isteyelim ,biz ekmek yemeyelim Hüseyin’e bulamaç mulamaç bişey yapalım..”“Sağ olasın Ayuş Bacı!”“N’edelim yavrum,askerlerimiz kendi karavanalarından artırıp kuru muru ,kırıntı mırıntı getiriyorlar bazen..biz de onlarla nefsi körletiriz belki.Aha Firdövs de uyandı..!””Hee yavaş yavaş uyanıyorlar!”“Ne uyanması yavrum,uyku mu tutar ki gözlerimiz..?”“Doğrusun haneğin gelişi işte!” Zaten uyuyamayan kadınlar,çocuklar,ihtiyarlar,hastalar, yavaş yavaş uyanmaya başladı.“Üşüyorum,,karnım aç ,midem birbirine yapıştı..”Böylesi haneklere alıştık artık.Hiç rahatsız olmuyoruz.Neden ki,çünkü hepimiz açız,hepimiz üşüyoruz,hepimizin midesi sızlamaktan usandı.Dertler birlikte olunca daha kolay çekiliyor…Sabah olmuş. Ayaz.Dışarıda ışık çoğalıyor.Mağaramızı sevmeye bile başladık Kaç gündür buradayız.Burayı Kilimci Kadirin oğluyla,neydi onun adı,hee Nalbant oğlu,adı dilimin ucunda,neyse..Hee Küçük Abdo..oynarken bulmuşlar..Koşa koşa geldilerdi o gün.”Ana ana,aha şu tepenin arkasında bir mağara var!” dedilerdi.Bakmaya gittik,sinlenerek*.Sanki gelin kız bakmaya gidiyoruz!?.Baktık ki gerçekten bizim o zaman oturduğumuz mağaradan daha iyi...İyiliği de şehre daha uzak,bir de daha geniş,bir de tepenin arkasında top mop düşmez diye düşündük,yani daha korunaklı.Hepimiz yavaş yavaş akşam olup da ateş kesilince oraya taşındık.O mağaradan bu mağaraya taşınınca sanki bir evden bir başka eve taşınır gibi olduk.Herkes bir duvar dibi kapmaya çalışıyor…en dip köşede! Eee korku dağları bekler!Neyse uzatmayalım . İşte bir haftadır burada yaşıyoruz.Hee bir kaç top da buraya düştü ama,mağaranın biraz uzağına,bize bir zararı olmadı.Herhalde daha burayı keşfedemediler düşmanlar…Ağzımdan yel alsın keşke öyle söylemeseydim!Sen misin öyle diyen?Bu sabah güür diye mağaranın taa ağzına koca bir on buçukluk düşmesin mi? Mağaranın yukarısından koca taşlar, topraklar döküldü.Mağaranın ağzı biraz kapandı.Niye yalan söylemeli şaşı Kadirin kızı Fatma ;”Aman iyi oldu,dedi,baksanıza düşman üşüdüğümüzü anlamış da mağaramızın kapısını kapatıyor!”deyince gene de gülüştük..Neye ki ,çünkü gerçekten de bize şöyle bir adam geçecek kadar bir açıklık kalsa yeter.,bu kış kıyamet gününde mağaramız daha sıcak olur,yel,yağmur,kar mar işlemez sıcak sıcak otururuz..demeye kalmadan bu sefer de bir tane on beş buçukluk düşmez mi tepemize...Mağaranın önü biraz daha kapandı kaya ,taş parçaları düştü ,içerisi toz duman oldu,gerilere çekildik ,korktuk . Bombanın rüzgârından çıralar söndü,korktuk,niye yalan söylemeli… *Sinlenerek : Saklanarak,gizlenerek.