Hangi ulustan, dilden, dinden, renkten, coğrafyadan, inançtan, inançsızlıktan ve düşünceden olursanız olun sözlerim sizedir. Önce şurada anlaşalım: Düşünceler, anadan doğma değildir. Onlar bazen mutlulukla, bazen mutsuzlukla, bazen sizlerle, bazen sizsiz, uzun bir zaman dilimi içinde ve uzun okuma ve araştırmalarla oluşur Bilgi denilen şey öğrendiklerimizden bizi ilgilendirenleri akıl süzgecimizden geçirdikten sonra, kendi akıl ve irademizle oluşturduğumuz, doğruluğuna inandığımız ve bizi biz yapan kararlar ve kavramlar dizisidir. Bu bu karar ve kavramlar dizisidir ki bizi özgür ve kendimize özgü kılar. Kendi bilinç süzgecinden geçirmediğimiz, kendi ve genel akıl ve mantık miyar taşına vurmadığımız hiçbir bilgi bizi özgürleştirmez. Tersine bilmezlik, cehalet insanı kör inanca ve mantıksızlığa yani aklı kullanmamaya tutsak kılar. O halde kesin bir gereklilik kendini kabul ettirir: Kendini tanı ! İnsanı sevmek demek, insan şeklindeki insanlık düşmanlarını sevmek demek değildir! Dolayısıyla çok sevdiğimiz, az sevdiğimiz, önce sevip sonra sevmediğimiz, önce sevmeyip sonra çok sevdiğimiz insanlar vardır ve olacaktır. Bu insanların kendilerine özgü düşünceleri, kişilikleri, karekterleri vardır Her canlının da kendine özgü yapısı,davranış bicimi, yaşam hakkı vardır.Bunların hepsini sevmesek bile onlara saygı duymak zorundayızdır. Doğrusu da budur. Şunun ayırımına varalım: Duygularımızla düşündüğümüz, karar verdiğimiz zamanki yanılgılarımız, aklımızla, bilgilerimizle düşündüklerimizden, kararlarımızdan çoktur. Aklımızla, özgür irademizle, bilgili bilincimizle arayıp bulguladığımız gerçeklerimiz kendimize özgü gerçeklerimizdir ve bunlar değişmez değildir. İnsan aklı kullandığında, zamanı daha üretici kılar. Korkunun, düşüncesizliğin, alışkanlığın, alışılmışlığın, sıradanlığın oluşturduğu ya da kendiliğinden ya da başkaları tarafından zerkedilen inanç çürüktür, boştur, koftur. Doğan her canlı saftır, suçsuzdur. Her çocuk da bilinçsiz, inançsız, eğitimsiz, korkusuz, ve dinsiz, doğar.