Dünyada ve TÜRKİYE de MEDYA, STKLAR ve AKADEMİSYENLER
Baler Fidan
Dünyanın tüm ileri demokrasilerin de herkes her şeyden önce kendini devletinin bir parçası sayar zengini, fakiri, medyası, Stk'sı, akademisyeni hepsi devletin yanındadır. Öncelik ülke çıkarlarıdır. Devlet olmadan kendilerin olamayacağını iyi bilir adımlarını ona göre atarlar. Hükümet hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun sistemi kendi çıkarlarına göre değil devlet çıkarlarına göre sürdürür, geliştirir. Amerika da olduğu gibi kimin başkan, senatör olduğu önemli değildir. Herkes sisteme hizmet eder sistemde halka...
Başkanlar, iktidarlar seçilirken tüm oluşumlarla işbirliği yapabilir, hatta kendilerine sponsorlar bulur, seçmenler bağış bile toplar her şey ülkelerini daha iyi yöneteceklerine inandıkları insanların görev alması içindir, tüm mücadele ve işbirlikleri seçimler sonuçlanıncaya kadardır. İktidar belli olduktan sonra öküz ölür ortaklık biter...
Bu sadece hükümetler için değil belediye başkanlıkları içinde aynıdır. Hükümet belli olduktan sonra, roller değişir herkes görev alanıyla ilgili çalışmalarına devam eder. Toplumda doğal muhalifler vardır Sivil Toplum Örgütleri( STK), Medya, Akademisyenler gibi. Bu unsurlar baştakileri daha iyi çalıştırmak için denetim mekanizması görevini yerine getirir, Bürokratlar, kamu çalışanları kendi seçtikleri başa geldi diye sevinip gelmedi diye isyan etmez onlar her şartta hizmete devam eder... Bu doğal muhalefet görevi İktidarı yıpratmak, muhalefeti iktidara getirmek değildir. Amaç ; iktidarın elindeki gücü halk için, halkın lehine kullanmasını sağlamak, sosyal sorunların ortadan kaldırılması için yol göstermektir. Demokrasinin özümsenip bir kültür haline geldiği tüm gelişmiş ülkelerde bunu görürüz.
Medya ve STK'lar bir devletin anayasası gibidir. İktidarlar değişir, hükümetler , yönetimler yöntemler değişir ama Anayasanın değişmez değiştirilemez hükümleri gibi bu kurumların rolleri de değişmemeli,değiştirilmemeli. Devletin sunmuş olduğu haklardan tüm bireylerin eşit yararlanması, sosyal adaletin sağlanması, hukukun herkese eşit olması ve iktidarların görevini yerine getirmesi için bu mekanizmaların düzgün çalıştırılması gerekmektedir.
Günümüz Türkiye'sin de her ne kadar ortam güllük gülistanlık gösterilmeye çalışılsa da hiç de öyle olmadığını hepimiz biliyor, görüyoruz. Durum, tüm ileri demokrasi nutuklarına rağmen vahim. Bunun asıl sebebi bahsettiğimiz unsurların görevlerini yerine getirememesidir, hükümetler ağzıyla yazan gazeteler dergiler televizyonlar her zaman olmuştur, olmasının önüne geçilmesi gibi bir gereksinim de yok ancak hep bir ağızdan koro halinde iktidar şak şakcılığı yapmak ne ülkeye ne medyaya bir şey kazandırmayacaktır.
Gazetecici doğruluğuna inandığı durumu olayı yazandır her halükarda birilerine itaat etmiş bir gazeteci zaten o vasfı yitirmiş demektir. Yandaş Medya diye bir terim kendiliğinden oluşmadı, bu unsurların hepsi baskıyla yandaş olmadı hangi medya kuruluşunun hangi çetrefilli işlerde ihaleler aldığını, köşeleri nasıl döndüğünü hepimiz az çok biliyoruz. Maalesef bu sayede Gazetelerin basın yayın yönetmenlerinin görevi gazetelerinde ülke sorunları ile ilgili gündem oluşturmak değil hükümet hakkında olumsuz haber çıkmamasını sağlamak oldu... Kendinden diye tüm haksızlıkları, talanı, rüşveti şerefsizliği görmezden gelen meşru gösteren medya sanırım sadece bizde var. STK'ların durumu daha acıdır, çünkü 'STK' sivil yani sadece temsil ettiği kitleye hesap veren, onların menfaat ve çıkarları için mücadele eden kimseye bağlı olmayan demektir, maazallah ülkemizde birkaç Sendika ve İşadamları hariç bu görevi yerine getiren bir STK kalmamıştır.
Her şeyin yandaşı vardı yandaş SENDİKA terimide bize ait dünyada başka örneği yok sanırım. Sendika başkanlarının başbakan, cumhurbaşkanı olduğunu gördük bizde iktidar değnekçiliği yapan sendikacılar görüyoruz. Hepsi bir tarafa çıkar menfaat ilişkisidir der anlarsınız belki ama ben bu bazı akademisyenleri anlayamıyorum, anlamakta istemiyorum, çünkü onlar toplumda herkesten faklı olmalı, kimsenin göremediğini göstermeli, bilmediğini öğretmeli...
Mesleği ile çelişen eğitimli grup içerisinde bazıları sözde geleceğimiz olan gençlere aydınlık bir yol gösterecek ama nerede...Adamların zihniyeti bozuk bölmekten parçalamaktan başka şeye kafaları çalışmıyor. Acaba kendilerinin geldiği o çalkantılı dönemlerin karanlığından çıkamadılar mı ? Akademisyenlerin akademisyen gibi davranıp toplumu en önemlisi gençleri aydınlatıp bilinçlendirmek yerine bazen hükümetlerin bazen bölücülerin en azılı savunucusu avukatları oldukları bir dönemi yaşıyoruz... Bir dönem aralarında ünlü gazetecilerin bulunduğu ve toplum tarafından Karen FOOG çocukları olarak bilinen gazeteciler akademisyenler vardı.
Avrupa Birliği ayağıyla Türkiye'deki toplum değerlerine saldıran, küfreden, hep bölücülerin yanında yer alan bir çevreler vardı. Şimdi de her fırsatta devlete küfreden, toplum değerlerini ti'ye alan, bülücülük faaliyetlerine yardımcı olmak adına olmayan "TÜRKLÜĞÜNDEN" istifa edebileceğini söyleyen kanı bozuklar, Türkiye Cumhuriyet değerlerine sahip çıkanlarla dalga geçen sözde akil adamlar, barış elçilesi STK'lar, akademisyenler var
Yorumlar