En çok karşılaştığım sorulardan biri, ”Hocam ya şu Allah’ın Arabı bile takır takır İngilizce konuşuyor. Biz neden daha to be or not to be de kaldık. Bir türlü varlık gösteremiyoruz.” Önce şu elin Arabı muhabbetini bir geçelim zira soyadımdan da belli olacağı gibi oralara giden bir uzantı var soyağacımda.Ailemizde anlatılan bir efsaneye göre topraklarımız var hâlâ ama buraları bırakıp ta teee Kahire’ ye git, ara bul içinde Firavun mu yatıyor mistik bir durum mu söz konusu uğraş sat nakite çevir bir de getir güzel ülkeme zengin ol falan tanımadığım kardeşlerim kuzenlerim çıksın sonra psikolojiyi boz bana göre değil uğraşmıyorum dolayısıyla. Hayırlı uğurlu olsun Arap kardeşlerime güle güle kazsınlar diyorum ama tabi siz böyle sorunca işin ucu bana da dokunuyor ama bakınız ben hem öğretip hem konuşabiliyorum.Zira güzel ülkemin güzel öğretmenleri arasında uzmanlığı olmadığı halde dil öğreten ya da kendi memleketinde eğitimden uzaktan yakından ilgisi olmayan ama ülkemde bir rock yıldızı havasında özel okullarda eğitim veren yabancı hocalara rağmen yine de azımsanmayacak bir çoğunluk çok şükür Cem Yılmaz’ın da bahsettiği gibi “little little into the middle” hesabı gittiği yerde en azından aç kalmadan dönebilecek kadar dil biliyor. (Biliyorum konu bizim milletin yeme alışkanlığı olunca aç kalmaması için dil bilmesine de gerek kalmıyor vücut dili on numara çıkıyor ortaya ama tabi tam damak tadı tutmuyor o ayrı mesele )Yabancı hocalara karşıyım sonucu çıkmasın sakın. Tabi ki pratik ve telaffuz geliştirmek adına iyi bir temele ihtiyacınız olması şartıyla fayda sağlıyor ama kardeşim yani sen Türkçe biliyor diye sokakta ki Hösüyn amcayı da sınıfa getirip hadi Türkçe öğret diyemezsin ki. Hösüyn amca döner sana, “Buda hanek mi şimdi yeri sağa balcandan başlayak yoorum.” Der, bak bakayım tüm İngilizler nasıl dönem sonu bahçede miş miş eşliğinde balcan kebabı yapıyor. Zılgıtı da unutma!Burada soruna hem dili öğreten hem de öğrenen kitle açısından bakmak gerekiyor. Ülkemizde eğitimci kendini gerçekleştirecek temel haklara sahip değilken (Batıda gösterilen saygı ve maddi imkânların sözü bile geçmezken)kısıtlı imkânlar ve beyni kıt idarecilerle uğraşıp bir iki etkinlik düzenleyebilme çabasındayken öğretmenin başarısından nasıl tam anlamıyla konuşabiliriz ki?Öğrenen nesil öğrenmek için neredeyse kafasının içinde bir beyin olduğunu bile unutmuş ve kültürel yozlaşmadan kaynaklanan çok vahim öncelikler gençlerin hayatında yer etmişken ve bu bilince maalesef iş arama yani yine maddiyat amaçlı bir durumla karşı karşıya kaldıklarında ulaşmışken öğrenenin başarısından da bahsedebilmek söz konusu değildir. Üstüne birde biz kendimizden çok başkalarına bakarız ya hep, sanki sen kraliyet İngilizcesi konuşmalısın da birazdan kraliçe sana şövalye unvanı verecekmiş gibi senden bir performans bekleyenler de cabası.Kendileri bir iki satır ağzını yaya yaya dil konuşurken(Çoğunlukla felç falan geçirip histerik bir reaksiyon verdiğini düşündüğüm. Sanırsın millet değiştiriyor) karşıdakine seni ben İngiliz aksanımla döverim havasında caka satan tiplerin de ortada gezdiği bir toplumda insanların “Hello” dersem acaba başıma ne gelir diye kendi kendini yiyip bitirdiği durumlar ortaya çıkıyor elbet.Hata yapma korkusu hata yaparak gerçekleştirilen öğrenme olayının doğasına aykırı olduğu için bizim millet kalıyor yerinde. Teorik eğitimin düşünmesi sorgulaması ve uygulama yaparak alışkanlığa dönüştürmeyi öğrenmesi gereken beyinlerde bıraktığı tahribatta ekstra hesap. Dil edinimi hep bir kısır döngü gibi kanayan yarası oluyor memleketin. Dolayısıyla diyorum ki “Dil Sizsiniz”.Açın ağzınızı millete inat başlayın kafasını gözünü yarana kadar. Önce kulağınızı sonra dilinizi terbiye edin. Bir bebek ortalama iki sene aktif dinleyici konumundan sonra başlıyor hece hece harf harf cümle kurmaya. Anlasanız da anlamasanız da dinleyin. Bir süre sonra aradaki farkı göreceksiniz. Tabi bu arada inatla dil yurt dışından başka bir yerde öğrenilmez diyenlerle boğazımı tutamıyorum mideye bir kelepçe attırayım arasında ki zorunluluk psikolojisini de nefsi terbiye etmek adına zayıf kalan kişilerin durumu olarak düşünüyorum.Yurtdışında geliştirirsin öğrendiğin dili, kültürüyle yaşamayı deneyimlersin o ayrı ancak emeksiz yemek cefasız sefa olmaz kardeş. Çocuklar hariç yetişkin bir bireyin dil öğrenimi öğrendiği dilin anadiliyle farklılıklarını ve benzerliklerini anlayarak gerçekleşir. Ve bunu sağlayacak kişi bu süreci deneyimleyen senin memleketinin eğitimcisidir. Bu arada daha henüz o takınca beyne şakır şakır konuşturan çip keşfedilmedi. Ne diym eyi olur zaar.