Mevzu derin, mevzudan muzdarip olan da çok olunca öyle bir yazıyla geçiştirmek olmazdı tabi. Geçen hafta başlık olarak bahsettiğim konuları biraz detaylandırmak dallandırıp budaklandırmak isterim. Öyle ki zaten epey tomurcuk vermiş çiçek açmış durumda dilsizlikten kaynaklı bu trajik sorunlar. Öncelikle konuya şu artık iyice tanıdığımız Arap arkadaşlarımızdan başlayalım. Hani İngilizce konuşunca beynimizin içinde “Elin Arabı bile konuşuyor vay ki ne vay” dediğimiz durumdan. Bir kere adamlar da bizim milletimizin sahip olduğu, “Kim ne der!” kaygısı yok. Herkes gayet rahat bir şekilde hata yaparım korkusundan çok söylemek istediği şeye odaklanarak konuşuyor.

Bu kadar takılıp kalmayın sizde. Dar kalıplar içerisine sokmayın kendinizi. Konuşmak demek gramer sınavına girip kraliyet mensupları arasında resmi bir törene katılacağınız anlamına gelmesin. Evet, yıllarca gördüğümüz teoriye dayalı ezberci bir eğitim anlayışının izleri var zihinlerimizde belki ama yabancı dili bir ders değil de bir alışkanlık bir gereksinim bir eğlence bir yaşam şekli olarak algılarsanız işte o zaman gerçekten öğrenebilirsiniz.

İsterseniz belli bir seviyeye geldikten sonra yine dikkat edersiniz telaffuzunuza dilbilgisine ama ihtiyacınız kadarını bilmekten öteye gitmek size ne kazandıracak onu düşünün. Akademik sınavlara girip akademik kariyerler yapmayacaksanız ya da uluslararası sempozyumlara katılıp sunumlar yapmayacaksanız bu kadar zorlamanın bir anlamı yok. Sadece kendinize odaklanın. Herkesin dili öğrenme, kullanma ve kendini ifade etme şekli farklıdır zaten.

Akıcılık zaman içerisinde dile ayırdığınız ve maruz kaldığınız vakit ile doğru orantılı gelişecektir. Elbet her konuda olduğu gibi sizi kalıplar içerisine sokmaya çalışan dili kullanma şekliniz ile mizah yapan gevrek ağızlarıyla aksan yapınca dile iyi hâkim olduğunu sanan tipler olacaktır. Ya da tam tersi kendi öğrenemediği için kedi ciğer hesabı dil öğrenmenin gereksizliğinden tut bak bazı toplumlar nasıl milliyetçilik yapıyor da İngilizce konuşmuyorlar a kadar giden tuhaf örnekler vereceklerdir. Kardeşim adamlar bizim Hösüyn amca’ nın konuştuğu Anteplice gibi İngilizce konuşuyor. Kullanır kullanmaz o ayrı mesele. İşte böyle tiplere karşı yapacağınız en güzel şey onlardan önce sizin kendi kendinizle dalga geçip dil öğrenmeyi keyifli hale getirmeniz olacaktır. Psikolojik olarak hatanın öğretici yanına odaklandığınız zaman her bir hata size kalıcı bir yapı taşı olarak geri dönecektir.

Ve keyifle yapılan her şey kalıcı olmaya adaydır. Başarının sırrı da buradadır zaten. Yaptığın her ne ise onu severek yapmak. Sakın yaşım ilerledi vaktim yok demeyin. Meslek hayatım boyunca uzmanlaştığım yetişkin grubunda ne müthiş örnekler gördüm ben.

Hayatlarında daha önce hiç İngilizce görmemiş ama idealist, azimli, hedef odaklı ve istikrarlı iş insanları. Yani dil öğrenmek için gereken her şey. Üstelik çok yoğun bir çalışma programına sahip olmaları onları öğrenmekten alıkoymuyor aksine kişisel gelişimlerine vakit ayırmanın ve ihtiyaç duydukları alanda dili hiç kimseye muhtaç olmadan kullanabiliyor olmanın tatmin edici keyfine varıyorlar. Kendi ürettikleri işleri anlatma ve tanıtma şerefine de nail oluyorlar.

Özgüven de cabası. Ne demiştik emeksiz yemek cefasız sefa olmaz kardeş. Önce sen şu hazırcı zihniyetinden ve kalıplaşmış “Başkası ne der!” anlayışından kurtulacaksın. Sonra hedeflerini doğru belirleyecek ve dili günlük hayatında var edeceksin. Tüm koçilerime (koçluk alan kişi) önerdiğim muhteşem bir site var. Hangi alanda istersen keyifle izleyebileceğin kısa videoların olduğu hem gramer hem telaffuz hem kelime çalışması yapabileceğin başarılı bir site. (englishcentral.com)Tabi dinlemeyi de asla unutmamak gerekiyor. Yok, kardeş, geçen haftaki Hösüyn amcanın türküsü “Bahçede miş miş’ i” demiyorum mümkünse www.bbc.co.uk/radio ya da http://learnenglish.britishcouncil.org/en önerdiklerimden bir kaçı. Hadi bakalım kolay gelsin. Hele iki çirtik İngilizce hanekle başlayın. Elbet gerisi gelecektir. Ben Anteplice İngilizce öğretme ustalığına erişemedim daha ama eminim, yen eyi olacak.