Devleti oluşturan kurumların mutlaka kurumsal hafızası olmalıdır. Zira devletin devamlılığında hafıza önemlidir. Ayrıca devletin bekası için yeri geldiğinde kullanılacak gizlilik gerektiren bilgi ve belgelerin iyi korunması ve kötü niyetlilerin eline geçmemesi gerekir. Nedir kurumsal hafıza? Kurumsal hafıza; “bir kurumun geçmişten bugüne kadar sahip olduğu tüm veri ve bilgilerin saklanması ve gerektiğinde tekrar kullanılabilmesi” anlamına gelir. Devlet aklı, kurumsal hafızasına güvenir. Bu nedenle büyük devletler hafızası olan devletlerdir. Gün gelir devlet aklı harekete geçer ve kurumsal hafızayı da kullanarak devletin kurucu değerlerine ve güvenliğine sahip çıkar. Bu nedenle Batılı ülkeler devlet aklı ve kurumsal hafızaya önem verir. Doğu ülkeleri ise “toplumsal hafızaya…” Bir milletin tarihsel süreci içinde birikerek ortaya çıkan toplumsal hafıza, o milletin değer yargılarını, dünyayı ve kendi toplumunu algılayışını etkilemektedir. Kurumsal hafıza mı, toplumsal hafıza mı daha önemlidir? Böyle bir soru yanlıştır. “Türk müsün, Müslüman mısın?” sorusuna benzer. Doğu toplumları için temel sorun, toplumsal hafızanın devlet aklına ve kurumsal hafızaya yeterince dönüştürülememesidir. Eğer devlet aklı kullanılsa, devlet yönetimine hukuk dışı askeri ve sivil müdahaleler söz konusu bile olmazdı. Bu nedenle Batılı toplumlarda askeri ihtilaller ve sivil darbeler görülmez. Yazılı kurallar harfiyen işler. Ya bizde? Türk demokrasisi sürekli sivil veya askeri darbeler ile sarsılır. Toparlanması ise yıllar alır. İşin garibi, tüm darbeler ya devleti ya da milleti kurtarmak adına yapılır. Devlet hak, hukuk ve adalet ekseninde adil bir yönetimle ayakta kalabilir. Devletin temelini adalet, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlarla güçlendirirseniz… O devleti kimse yıkamaz. Devletçi bir gelenekten gelen birisi olarak diyebilirim ki, millete karşı devleti kutsamanın çağdaş yönetimlerde karşılığı yoktur. Lakin her millet, devletinin ebediyen yaşamasını ister. Türk devlet geleneğinde, “devlet-i ebed-müddet” tabiri; sonsuza kadar sürecek devlet demek olup, tarih boyunca kurulan Türk devletini ifade eder. Zira millet, devleti olmadan uzun süre hak ve hukukunu koruyamaz, inancını özgürce yaşayamaz. Devlet aklı için asıl olan, devlet geleneğinin devamı için oluşturulmuş yazılı metinlerdir. Devlet aklı eskiyi tümüyle reddetmez, bilakis eskiyi esin kaynağı olarak kabul eder. Toplumsal hafızanın, devlet yapısına güç katacağı, aynı zamanda geçmişi ile bütünleşmesine vesile olacağı söylenebilir. Lakin devlet aklının da milletin bir ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Devlet aklı, toplumsal hafıza ile karşı karşıya gelirse ne olacaktır? Günümüz çağdaş yönetimlerinde “devlet aklı hâkimiyet sahibi olsa da toplumsal hafızanın gücünden her zaman çekinir.” Örneğin, toplumsal hafızanın en büyük silahı dindir. Bu nedenle devleti yönetenlerin dine olan muhabbeti her zaman olmuştur. Kurumsal hafızayı yok ederek, devlet aklını yok saymaya çalışmak, pasif konumda olan bazı dini ve örfi unsurları devlet mekanizmalarında aktif hale getirmeye yol açmak demektir. Bugün bazı cemaat ve tarikatların devlet kadrolarını ele geçirmek için güç yarışına girmeleri bunun bariz bir örneğidir. Devlet ile millet arasındaki bağın sürdürülebilir ve dönüştürülebilir olması için millet aklı ile devlet aklının birleştirilmesi gerekir. Siyasal yapıyı etkileyebilecek güçteki millet aklını(toplumsal hafızayı) kimse hafife almamalıdır. Bazen siyasiler devlet teşkilatında devşirdiği güç ile kendisini ve devleti eşleştirir ve kutsar. Hâlbuki seçilmişler, devletin değil milletin haklarını korumak için seçilmişlerdir. Bir arada yaşama arzusu sergileyen insanlar, kendi ahlaki ve yaşamsal değerlerini oluşturmak suretiyle zaman içinde toplumun geneli tarafından kabul gören bir kültürel değerler bütünü ortaya koyabilir. Belki de binlerce yıl süren bu kültürel değerler, insanların zihinlerinde bir “tarihsel benlik” oluşturur ve gelecek nesillere ulaşacak bir “toplumsal hafıza” yaratırlar. Önemli olan, binlerce yıllık tarihsel birikimin “devlet aklı” olarak kurumsallaşması ve bu aklın kişilere bağlı olmaksızın toplum ve devlet menfaati gereği sürdürülebilir olmasıdır. Farklı toplulukların yaşadığı bir toplum, tek bir millet yapılanması içerisinde yer alabilir mi? Tabi ki, mümkündür. ABD, farklı toplulukların tek bir millet yapılanması içerisinde yapılandığı bir devlettir. Birçok AB ülkesi de öyle… Türkiye yakın geçmişinde büyük bir ihanet yaşamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin önce istihbarat mekanizmalarını işgal eden FETÖ, “kozmik oda” bilgilerini servis ederek devlet hafızasına büyük zarar vermiştir. Bu eylemleri gerçekleştirenler kadar izin verenler de suçludur. Devlet içerisine sızmış farklı paralel yapılardan devletin arındırılması ve mücadelenin gerekliliği elzemdir. Bunu yaparken de kişisel intikam duygusu ile hareket etme yerine, devlet aklı ile hareket edilmeli ve hukuk esas alınmalıdır. Devlet aklı ile hareket etmeyen yönetici, kurumsal hafızayı ve toplumsal hafızayı dikkate almıyor demektir. Şüphenin geniş alana yayılarak herkesin potansiyel şüpheli haline dönüştürülmesi ya da muhalif düşünceye “Kürt ise, PKK yanlısı Türk ise FETÖ ile iltisaklı” suçlaması yapılarak itibarsızlaştırma taktiğinin uygulanması devlet aklı ile bağdaşmaz. Keyfilik ve otoriter bir yönetim çağrıştırır. Ve toplumda stres yaratır. Hatta yöneticileri şizofren yapar! “Rahat karar alamayacak hale getirilen kamu görevlileri, siyasetçiler, kolluk ve yargı teşkilatı standart formülasyonların dışına çıkarak hareket edemez hale gelir.” Tek çıkar yol, bir an önce devletin hafızasını tekrar inşa edilmesi ve yasalara göre hareket edilmesinin sağlanmasıdır. Kimse bugünkü gücüne, parasına ya da makamına güvenmesin! Devlet yönetimi pervasızlık, keyfilik ve nobranlığı uzun süre devam ettiremez. Devlet yönetirken devlet aklını, özel yaşamınızda kendi aklınızı kullanın!