Balonu uçuran içindeki havadır. Küçük balonlar nefesle dolarken, uçan balonlara helyum gazı yüklenir. Balon muhabbeti renginden, uçurtma tekniğine kadar böylece uzayıp gider.

Aslolan balona hacminin ötesinde bir hava pompalamaya kalktığımızda onu patlatacağınız gerçeğidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına topluma zerk edilmeye çalışılan, balon haberler ve şişme adam taktikselliği, sisli havanın kirinden öte bir anlam taşımıyor.

BDPnin ırkçı-Kürtçülüğü, dar alan siyasetine neden olmuş, bölgenin dışına çıkamayan legal PKK kendini ait istemediği bu topraklarda kuşkuyla karşılanmıştı.

RTEnin açılım formülüyle, AKPnin yedeğinde tuttuğu gizli gücü haline gelen BDP, Türkiyeyi yeniden dizayn politikasında önemli bir koridor haline getirildi.

Nitekim eski ve yeni Türkiye kavramı üzerinden siyaset yapan iki partinin varlığı kendini ele veriyor.

İki ayrı parti gibi görünen AKP ve BDPnin, Öcalan-Erdoğan ittifakı ile bloklaşmaya doğru gitmesi bu durumun en bariz göstergesidir.

Plana göre BDP varlığını sürdürecek ve bölgeyi hedefinde tutacak. Türkiye coğrafyasına ise HDP kamuflajıyla girilecek.

Türkiye solunun içine yerleştirilen pimi çekilmiş bu el bombası HDPnin geleceğe yönelik emperyal bir projenin önemli bir parçası olduğunu gösteriyor.

Zira gerici-bölücü ittifakının dümenine su taşıyan tepki oyları, muhalefetin yetersizliği, yeni söylemin kendini kamufle etme başarısı HDPnin hanesine %10luk bir güç olarak yansımıştır.

Dış bağlantıların ayyuka çıkmış etki ajanlarının Türkiyeleşmesloganı ile topluma angaje etmeye çalıştığı Demirtaşa ve HDP ye üflenen gaz, Pervin Buldanı artık Türkiyedeki ana muhalefet partisi bizim hareketimizdir söylemine kadar taşıdı.

PKK-BDP çizgisinin HDP ye evrilmesiyle birlikte mevcut kürtçü söylemin daha tali bir mesafeye çekilerek onun yerine sınıf mücadelesine vurgu yapılması,CHP milletvekili Melda Onur gibi aklı evvelleri dahi coşturacak bir zihin bulanıklığına neden olmuştur.

Artık solun yeni lideri Demirtaşdır tespiti sol terminolojiyle çelişir ve enternasyonal duruşlada bağdaşmaz

Çünkü PKK tarihin hiçbir döneminde marksist bir çizgide olmadı. Ahmet Türkten Şerefettin Elçi ye, Sırrı Sakıktan Selehattin Demirtaşa kadar hiçbir Kürtçü siyasetçide emek-değer çelişkisi ile ilgili sınıfsal bir kaygıya rastlanmamıştır.

Salt Türk düşmanlığı üzerine bina edilmiş olan ırkçı faşizim, PKKnın yaslandığı düşünce sistematiğinin omurgasını teşkil etmektedir.

Emperyalizm ve işbirlikçiliğe karşı mücadele veren yiğit ve devrimci Anadolu halkının kurduğu devrimci cumhuriyet devletine küfreden Demirtaşın incittiği ruhlar kadar onların torunlarıda HDP kamuflajlı saldırganlığın ve hegomanyacılığın kıskacındadır.

Bu manada Kürtleri özgürleştiren, asrileştiren, onları modern bir hayat tarzıyla tanıştıran, ağa ve şeyh sarmalını kırarak Kürtleri cumhuriyetin özgür bireyleri haline getiren Mustafa Kemaldir ve onun devrimleridir.

Dağ kapı meydanına adı verilen Şeyh Sait ve Seyit Rıza gibi bölücü ve gerici simgeler ise Kürtleri salt maraba ve teba olarak görmüş ve onlara Şeyh-Kul ilişkisinin dışında bir anlam yüklememiştir.

Eğer HDP bir Türkiye partisi olmak istiyorsa Demirtaşla birlikte tırmandırdığı ayrıştırıcı ve cepheleştirici bu dil dokusundan derhal uzaklaşmalıdır. Zira ırkçı faşizmin karanlığı ile enternasyonel solun aydınlığı aynı kapta kaynamaz.