"Büyük lokma ye ama sakın büyük konuşma" demiş atalarımız.Son zamanlarda herkesin birbirine bazen nasihat, bazen tembih, bazen de ikaz üzerine söylediği meşhur cümlelerden biri.Aman ha boyunu aşan, yerine getiremeyeceğin, altından kalkamayacağın laflar edip zor duruma düşme.Atalarımızın; yapamayacağımız söyler edip mahcup olmamamız adına yapmış olduğu iyi niyet cümlesi günümüzde, insanları kısıtlamak için bir tehdit diline dönüşmüş durumda.Oysa konuşmaya hepimizin çok ihtiyacı var çünkü konuşmak insanın aklını kullanma sanatıdır.Ve sanırım çağımızın en büyük sorunlarından olan iletişimsizliği konuşmayarak , yazmayarak geliştirmiş oluyoruz.Bunun en önemli nedeni , bazen kendimize, bazen ortama olan güvensizlik ve sevgisizlik.Acaba başıma ne gelir, acaba kim ne anlar endişesiyle konuşmayı yazmayı kısıtlayan insanlar haline geldik, bu yüzden sorunlar dağ gibi büyüyor dünyamızda.Baktığımızda hayatımızın iki önemli kavramından olan konuşmak ve güvenmek birbiri ile bağlantılı.Güven olmadan konuşmak, konuşurken korkmamak çok önemli.Oldum olası Türk Toplumu "çok" olan her şeye tereddüt ve şüphe ile bakmıştır.Çok konuşmanın yalansız, çok kazanmanın da haramsız olmayacağı kanaati hakimdir toplumda .Çok güvenmenin sonunun hayal kırıklığı, çok emek vermenin sonucunda nankörlük olacağı genel kabul görmüş gerçeklerden biridir.Konuşmak Yaradanın canlılar içinde insana vermiş olduğu ayrıcalıklı bir lütuftur. İnsanlar konuşarak anlaşır, gümüzde tatlı dille güler yüzle, güzel konuşmak neredeyse bir sanat haline geldi çünkü insanoğlu birbirine pek tahammülsüz.Etrafımızda çok ama boş konuşanlara geveze, güzel konuşanlar hatip denir .Dikkat ediyor musunuz toplumumuz her konuda ne çok konuşan var!Ve ne çok 'güvendiği insan" tarafından hayal kırıklığına uğratılmış insan sayımız.Evet konuşmak hem zekâ hem akıl hemde tecrübe işi.Mümkünse her şey heryerde konuşulmasın ve daha da mümkünse herkese her zaman sonsuz güven vaad etmesin.Bir büyüğümüz yalan söylemenin zeka işi olduğunu, herkesin bu sanatı icra edemeyeceğini söylerdi.Düşünsenize toplum her geçen gün birbirinden uzaklaşıyor.Çünkü insanlar hep egoist hep banacı olmuş, bugün iyi olduğu ile yarın kötü, dün canciğer oldukları ile düşman.Herkes birbirini "yola çıktılarını yolda bulfuklarına değişmekle suçluyor." En kötüsü gerçeklerden biride, "iyiyken bilinenlerin, kötü olunca en etkili silahlardan olması. Atalar boşa dememişler ;"Dostun namerdi iyi günde bildiğini kötü günde açıklar." Bir insana güvenilmesi ona tamamıyla teslim olunması anlamına gelmemeli, dostluklarımızı tahrip etmemek, hayal kırıklığına düşmemek için aradaki resmiyet ve mesafe korunmalıdır."Eğer kendine her konuda güveniyorsan, başına gelen her şeyden rahatlıkla kendini kurtarabilirsin." diyor düşünür. Zeki ve dürüst insanlara ihtiyacımız var.Zekasını toplumun çıkar ve menfaatleri için kulllanan insanların sayısının artması, dün dostunun bildiği sırlarını ortalığa saçanların sayısının azalmasını tüm toplum gibi bende ümit ediyorum. “Bir Kızılderili kabilesinde yaşlılardan biri kabilenin ço­cuklarına eğitim veriyordu.Onlara dedi ki: “İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş… İki kurt arasında… Bu kurtlardan birisi korkuyu, öfkeyi, kıskanç­lığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, ya­lanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.Diğeri ise zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, ne­zaketi, yardım severliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde… “Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika dü­şündüler ve içlerinden biri yaşlı Kızılderili’ye sordu:“Hangi kurt kazanacak?”Yaşlı Kızılderili kısaca cevap verdi: “Beslediğiniz.."Günümüz de yaşadıklarımız ve şahit olduklarımız, içimizde büyütüp beslediğimiz kurtların önemini daha anlamlı hale getiriyor.