Gazi kentimiz, devam eden Suriye iç savaşını en derinden hisseden şehirlerin başında gelmektedir. Önce vurgun yiyen ticareti ardından akın eden Suriyeliler sebebiyle pek çok iş yeri kapanırken kentin barındırmakta zorlandığı geniş bir nüfus ortaya çıkmıştır. Bu durum suç oranlarının yükselişi, sağlık hizmetlerinde aksamalar gibi türlü sorunlar meydana getirmiş olsa da Gaziantepliler, savaşın getirdiği zorluklardan dolayı misafir ettiği Suriyelilere anlayışla yaklaşmış ve onları kabul etmiştir. Suriyelilerin, Türkiye'ye gelmesiyle ilgili tek eleştiri noktası ise "Yaşlılar, çocuklar ve kadınlar tamam da Vatanları için savaşabilecek durumdaki erkeklerin ne işi var burada?" sorusundan gelmiştir. Peki kabullenmeye hazır olduğumuz yaşlılara, çocuklara ve kadınlara nasıl davranıyoruz? Bu yazıyı yazma sebebimiz de tam bu konuyla alakalı olarak 26 Ağustos 2016 tarihinde Güneykent Mahallesi'ndeki Fatih Sultan Mehmet Parkı'nda saat 22:00 civarında yaşadığımız hadiselerdir.

Arkadaşımla parktaki banklardan birisinde oturmuş sohbet ederken bir futbol topu epeyce üzerimizden geçerek arkamızdaki bir noktaya düştü. Umursamadığımız bu durum için yapılabilinecek tek yorum bir çocuğun yanlışlıkla topa vurması olabilirdi. Ancak top yere düştükten 10 saniye sonra yaşları 14 diyebileceğimiz iki Suriyeli çocuk yanımıza geldi ve "Türk müsünüz?" diye sordu. "Evet" yanıtını verdikten sonra aslında beklenmedik derecede iyi Türkçesiyle, yüzünde bıkkın, kızgın ve horlanmış bir ifadeyle "Bu çocuklar bize bilerek top çekiyor, lütfen bir şey söyleyin" dedi. Yaşımız gereği oradaki çocukların sözümüzü dinleyeceklerini düşündüler herhalde. Ardından işaret ettikleri çocuklara "Doğru mu çocuklar?" diye seslendik. Çocuklar da "Hayır ağabey, yanlışlıkla oldu" dediler. Bu çocukların yaşları ise 9 ila 10 arasında değişiyordu. Parkta, mahallede 5 yaş büyük çocuklara efelik yapmak kolay değildir doğrusu, eğer o büyük olanlar topyekun dışlanmamışsa. Ardından Suriyeli çocuklara "Bakın yanlışlıkla olmuş, hem onlar küçük boşverin." dedik. Suriyeli çocuk daha önce böyle geçiştirici bir cevabı çok aldığından olacak ki daha da kızgın bir sesle "Bize ya sigara verin, ya da top çekeriz diyorlar, böyle çocuk bu olur?" dedi. Uydurma olma ihtimali çok düşük olan böyle bir örneğin, rol yapamayacak kadar masum bir çocuktan geliyor olması haklılık payı vermemize yeterli oldu. Çocuklara "çok ayıp bu yaptığınız, hiç yakışıyor mu?" dedikten sonra parkın başka taraflarına gittiler. Suriyeli çocuklarsa kahrederek uzaklaştılar.

Bu olayın üzerinde 10 dakika geçmemişken daha ağır bir manzara şahit olmak zorunda kaldık. Parkın içerisinde bir basketbol bir de futbol sahası mevcut. Çocuklar içerisinde top oynuyorlar. Bu top oynayan çocukları izlemek için basketbol sahasının yanına gidip tellerden boyunun yettiği kadarıyla izlemeye çalışan yürümeyi yeni öğrenmiş, uzun saçları jöle ile arkaya taranmış şirin bir erkek çocuğu gördüm. Çocuğun ailesi ise biraz arkadaki bankta oturmaktaydı. 3 veya 4 yaşında diyebileceğimiz bu çocuk tellerden içeri bakmaya çalışırken 12 yaşlarında sahanın içerisindeki başka bir çocuk gelip yukarıdan aşağıya tükürmeye başladı. Ağzında tükürüğü biriktirip Suriyeli çocuğun yüzüne isabet ettirmeye çalıştı, başarılı oldukça küçük çocuk huylandı. Tam anlamıyla bir utanç tablosuydu. Bir toplumun çocukları da böyle zehirlenmişse umut hayalden ötedir diye düşündük.

Bu durum yaşanırken çocuğun ailesine baktık, aklımızdan geçen ailenin sorumsuzca çocuğunu parka salmış olmasıydı. Ama aslında öyle değildi. Aile çocuğunu ve başına gelen olayı takip ediyordu. Tüm bireyler çıt çıkartmadan hadiseyi izliyorlardı. İşte en ürkütücüsü de bu idi. Baba, anne, abla ve neneden oluşan masadakilerin içerisinde kendilerini yiyen kızgınlık harekete dönüşmedi. Ama harekete dönüşmeyip daha kötüsü oldu ve kızgınlık nefrete eviriliyordu. Çocuklarını bir belgesel edasıyla doğayı öğrenmeye başlayan bir kuşmuş gibi izliyorlardı. Sanki yuvadan uçmaya hazır olan o kuş, doğada kim dost kim düşman bunu tecrübe ediyordu.

Suriyelilerin çokça bulunduğu bu parkta ilk kez bulunduk ve bu kadar aşağı işlere şahit olduk. Tümevarıp genel bir kaide oluşturmak için yeterli olmayan bu örneklerin elbette tersi de yaşanıyor olabilir. Ancak bizi alakadar eden nokta ne ara bu kadar kötü kalpli olduğumuz ve bu kötülüğü çocuklarımıza neden aşıladığımız? Çocuklar, her zaman temiz ve iyi kalpli olmalı. Lütfen çocuklarınızın temiz yüreklerini şiddetle kirletmeyin. Suriyeli bir çocuğu ne savaştan ne de burada yaşamasından sorumlu tutamayız. Ancak kötü kalpli bir çocuk yetiştirmişseniz bundan siz iki cihanda da sorumlu olursunuz. Bizim dinimiz ve geleneğimiz adil olmak, hoşgörüyle yaklaşmak, düşene el uzatmak ve misafirperverlik üzerinedir. Yoksa bunların hepsi artık birer uzak efsane mi? Öyleyse yazık bize. Öyle olmasa 9 aylık bebeğe tecavüz edebilecek tek bir sapık yaşayamazdı içimizde.

Suriyeli çocukların şahit olduğumuz bu acı dolu çaresizliği bizlere vatanın ve hürriyetin ne denli hayati olduğunu gösteriyor. Vatanları parçalanan ve özgürlükleri yitiren bu insanlar eskiden birlikte yaşadıkları din kardeşleri tarafından bu muameleyi görüyorsa pek diyecek bir şey kalmamıştır. Vatan, her zaman her şeyin üzerindedir, bunu unutmayın! Vatan olmazsa aile olmaz, ailenizle oturacağınız sofra olmaz. Vatan olmazsa İslam olmaz, İslam'ın şahadet parmağı gibi dik duran minareleri olmaz. Vatan olmazsa anne olmaz, annenin cennet kokulu kucağı olmaz. Vatan olmazsa sevgili olmaz, sevgilin hayat veren gözleri olmaz. Vatan olmazsa hayat olmaz, hayatı anlamlı kılan tek bir gülümseme kalmaz. Eğer ki biri size Vatan'dan evvel şu, bu var diyorsa bilin ki niyeti kötüdür. Çünkü Vatan olmazsa yukarıda anlatılan çocukların yerinde siz ve sizin çocuklarınız olur. Ve eğer biz ülkemize sığınmış insanların şereflerine ve namuslarına bu denli tecavüz meraklısı olmaya devam edersek korkacağımız şey ne terördür ne de bir düşman. Allah'ın gazabı bizi bulur.