Her şey açık beyan ortadayken ve Türkiye kamuoyu bu operasyona kilitlenmişken, kimse her şeyin eskisi gibi olacağını ve meselenin 11 yıldan beri giderek klasikleşen yöntemlerle çözüme kavuşacağını beklemesin. Bir kere ok yaydan fırladı ve savaş başladı. Bu savaş bal gibi cemaatle parti arasındaki savaş.. Yok komploydu, siyasi darbeydi, Türkiye'nin büyümesini istemeyenlerin işiydi, falan filan bunlar işin hikaye kısmı. Takke düştü kel görünüverdi. Olan, ayan beyan ortada. Acaba operasyonlardaki uluslararası boyuta dikkat çekenlere şunu sormak gerekmiyor mu? Size de iş başı yaptıranlar o çok uluslu güç odakları değil miydi? Siz de milletlerarası dolaşım ağının gücünden güç devşirerek önce iktidar, sonra muktedir olmadınız mı? Kaldı ki, size göre uluslararası bağlantılı bir şekilde çalışanlar, kamuda yuvarlanırken siz neredeydiniz? Siz hükümet değil misiniz? Sizin ülkeyi ve devleti her türlü iç ve dış tehdite, olmuş ve olacak komplolara ve kumpaslara karşı koruma ve kollama mecburiyetiniz yok mu ? "Ben bilmem, büyüklerim bilir" esprisi sizi iktidar yapınca iyi, güzel de oyuncağınızı elinizden almaya kalkınca kötü mü? Eh, alıştırıldınız tabi hep 12'den vurmaya. Bir kaç ıskada ise paniğe kapıldınız. Artık ne söylediğinizi bilemediğiniz bir kıvama geldiniz. Sözün ağırlığını tartacak kabiliyeti çoktan kaybettiniz. Kendi şahsiyetini ayaklar altına alacak kadar alçalmışların, kendini malum yerinizdeki kılınız dairesinde sadakat testine tabi tutarlarsa, birileri ise bağlılığı ona nikah akdi ile bağlanmakla eş sayarsa ki bu durum ahlak ve fazilet borazanı o partinin kadın üyelerine aitse, vah ki vah! Buradan, her dediği doğru kabul edilen, her işareti kayıtsız şartsız itaati gerektiren bir siyasi siluete kapı aralamayı gerektirir ki . Bunun adı, yönetsel anlamda otoriterleşmedir, kişi bazında ise tanrılaştırmadır. Buradan çıkış yoktur. Zira totalitarizm artık kutsanmış, dinsel figürlerle desteklenen bu yöntem lidere ve etrafındakilere biat`ı ilahi bir vazifeye tekamül ettirmiş demektir. Şimdilerde izlenecek yöntem şu; operasyonlara psikolojik savaş yöntemleriyle karşılık vermek. Gözaltı, soruşturma ve yargı evrelerini sulandırmak. Tetikçi yazarlar ve yandaş medya vasıtasıyla toplum üzerinde oluşan etkiyi kırmak. Operasyonlara karşı operasyonlarla cevap vererek, polis müdürlerinin görevden alınması gibi rövanşist bir anlayışı hakim kılmak. Dahası, "bakın ne kadar demokrat, açık, şeffaf, hak ve hukuk ehli bir iktidarız ki, operasyonlara, sorgu ve yargı sürecine müdahale etmeyerek onların görevlerini tam ve layıkıyla yapmaları konusunda serbest bırakıyoruz" gibi psikolojik bir manevrayla bu durumdan fayda mülahaza edecekler. Bir taraftan savunmayı aynı zamanda karşı saldırıyı gerçekleştirmekte pek mahir "büyük usta"lığı ve üstün kabiliyetin pişkinliğini, haşmetli bir şaşkınlıkla izliyoruz.