Din, tüm semavi dinlerde Allah'a varmanın samimi bir yolu olarak benimsenmiştir. Ancak bu yol insan eli ile kirletilmiş, kişisel veya siyasi çıkarlar uğruna kullanılmıştır. Bu nedenle din adına ahkam kesen herkese inanmamak gerekir.

Mevlâna'ya, ‘‘Arif kimdir?’’ diye sorduklarında o şöyle demiştir: ‘‘Arif, agâh olandır.’’ Yani arif, ‘‘Allah sözünün arkasında gerçek anlamda Allah mı var, yoksa nefsin maskelenmiş iştahları mı?’’ sorusunu sorabilen ve bunun cevabını netleştirmeden teslim olmayan adamdır. 

Görüldüğü gibi din kisvesi altında olsa bile söylenenleri sorgulamak ve uyanık olmak gerekir.

Allah'ın adını ve dinini baskı aracı yaparak kitleleri sindirip, korkutmak veya zulmün aracı hale getirmek dine yapılan en büyük kötülüktür. Zira insanlar; yapılan tüm kötülüklerin ve zulümlerin Allah’a fatura edilmesi yüzünden dinden giderek soğumaktadır. 

Deist ya da Ateist sayısının dünyada giderek çoğalmasının nedeni işte bu yüzdendir. İncil'in ilk emri: Sev! Tevrat'ın ilk emri: Yaşat! Kuran'ın ilk emri: Oku! Hristiyan sevmedi, Yahudi yaşatmadı, Müslüman okumuyor! 

Örneğin İsrail, günümüzde İsrail ve Filistin Devleti topraklarını oluşturan bölgenin Allah tarafından İbrahim'e ve soydaşlarına vadedilen topraklar olduğuna inanıyor. Filistinlileri topraklarından atma ve onlara karşı yapılan zulmü Allah’a fatura ediyor.

Dini istismar etme, insanları aldatma değişik iklimlerde değişik kisveler altında hâlâ da artarak devam ediyor. Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi; “Kutsala fatura edilen zulüm, insanı içinden yakalamakta, sadece dilini ve ayağını değil, gönlünü ve ümitlerini de prangalamaktadır.” 

Unutulmamalıdır ki tüm dinler; Yaratıcının iradesini yansıtan rahmet ve mutluluk kurumları olarak oluşmuştur. Örneğin, Kuran ayetleri ve sarih olan hadisler bunun bir göstergesidir. Lakin din, insanlar üzerinde hegemonya kurmak isteyen maskeli dindarların istismar aracı olarak da kullanılmıştır. Bu istismara günümüzde özellikle siyasette, tarikat ve cemaatlerde sıkça rastlanılmaktadır.

İslam tarihinde Hz. Ali, ‘‘Allah'ın kitabına karşı çıkmak’’ ithamıyla secde ettiği bir sırada katledilmiştir. Sonrasında da evlatları Hasan ve Hüseyin… İslam tarihinde, Allah ile aldatmanın ilk ve en yaman görünümü budur.

İslam dinini istismarda kendi adlarına başarılı olan Emevîler, Arap milliyetçiliğini din adına dayatmışlar… Dini, gerçek kaynağı Kuran ve hadisten öğrenme yerine, menkıbeler ve öğretiler ile yaşatmaya çalışmışlardır. Bugün onların kötü uygulayıcıları ve kopyacıları sahnededir.

Bugün insanlık, din adına zorlu bir süreçten geçiyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kutsal din ve değerlerimizin amacından saptırıldığına ve samimi dindar insanlarımızın Allah ile aldatıldığına şahitlik ediyoruz.

Nasıl mı? Dindar bildiğimiz, “haram lokma yemez” dediğimiz, “alnı secdeye geliyor” diye inandığımız, adaletinden şüphe duymadığımız…Bazı kişilerin ve siyasilerin, kutsalımızı araç yaparak; devletin bütçesini tarumar ettiğine ve halkı soyup soğana çevirdiğine tanıklık ediyoruz.

Cumhuriyet insan özgürlüğü ve refahı için en iyi rejimdir. Bu rejimin birtakım hata ve eksiklerini bahane ederek ülkeyi, otoriter/totaliter bir limana götürme çabalarına seyirci kalınıyor! Hem de din adına…” Bunların gerçek niyetlerini bilmeyenler, “Hilafet isteriz, Şeriat gelecek, dertler bitecek” gibi sloganlarına inanıyor!

Dünyada Hilafet ya da şeri hükümlere göre idare edilen ve halkı mutlu olan bir devlet var mı? Zengin Arap ülkelerine ve liderlerine bir bakın! Ne yaşadıkları ne de inandıklarının İslam ile bir alakası yok. Bu hıyanetler, bizim gaflet ve delaletimizden besleniyor. 

İnsanımız Allah’ın koyduğu hükümleri; kendi çıkarlarına göre yorumlayan, değiştiren ya da kendi ikballerine giden bir yol olarak görenlere inandığı sürece Allah bizi öfkesinden başka hiçbir şeye layık görmeyecektir. İçinde bulunduğumuz durumun müsebbibi başkaları değil, bizzat biziz. Allah bizi kurtarıcılardan kurtarsın!

Martin Luther duruşma sırasında yargıçlara seslendi:
"Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi satsanız ya?
Yargıçlardan biri "Cehennemi kim alır ki?"
Martin Luther: "Ben alıyorum, neyse parası vereyim!"
Bedava verdiler! Martin kapının önüne çıktı, duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye
"Cehennemi satın aldım, benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın."
Cehennem korkusu ve kilise baskısından kurtulan halk, özgür beyinlere sahip oldu ve Almanya aydınlanması beş yüz yıl önce başladı. 

Darısı İslam Ülkelerinin başına!