Topraklarını Fransızların işgalinden ve dolayısıyla askeri cebrinden kurtarmayı başaran Gaziantepliler 90 yıl sonra Fransızların iktisadi cebrine teslim olmak zorunda kaldılar. İktisadi cebir iktisat dışı cebrin bir tezahürü olan kültürel çullanmayı da beraberinde getirmiş olmalı ki; Gaziantep son çeyrek asırdan bu yana görmeye pek alışık olmadığımız aykırı manzaralarla adeta köşe kapmaca oynuyor. Tugay?dan Sigorta kavşağına doğru inerken, yolun sağ tarafında bir otobüs durağı var. Kavşağa yakın bu otobüs durağının üzerinde ne yazıyor biliyormusunuz? Şimdi sıkı durun, açıklıyorum. ?Carrefour Durağı? Ahmet ya da Mehmet durağı demiş gibi. Ahmetlerin ve Mehmetlerin, Ökkeşlerin ve Memiklerin diyarında, bu ne rahatlık. Akılla, izanla izahı pek mümkün olmayan bir durum. Bu durağı anılan bu isimle oraya iliştirenlerin yetkisiz ve sıradan şahıslar olmadığı malum. Peki, bu durağı söz konusu yere bu Fransız firmasının ismiyle ve kaşla-göz arasında sokuşturanlar, Belediyenin bu konularla ilgili bir birimi ise bu davranış modelinin dayandığı, doyurucu ve tatminkar bir nedene bağlanması gerekmiyor mu? Karşı tarafın savunmasını az çok tahmin edebiliyorum. ?Efendim! Kavşağın köşesinde Carrefour Market bulunduğu için, biz de belirleyici olsun kaygısıyla, yön gösterme ve tarif bildirmelerde bir katkımız olması amacıyla bu ismi uygun bulduk.? Peki, o zaman adama sormazlar mı? Carrefour Market?in yerinde Bakkal Hüseyin?in dükkanı olsaydı, bu sözkonusu durağın adını ?Bakkal Hüseyin Durağı? ya da Kasap Ahmet?in dükkanı olsaydı, bu kez ?Kasap Ahmet Durağı? koyarmıydınız? Böyle bir şeye tasavvut etmek bir yana, tahayyülenizden dahi geçirmezdiniz eminim. ?Bu ne basitlik canım. Bakkal Hüseyin, Kasap Ahmet durağı. Ne kadar banal. Allah yazdıysa bozsun. ?Carrefour? adında bile bir ihtişam var. buram buram asalet kokuyor. Nerden geliyorsunuz? Carrefour?dan, Nereye gidiyorsunuz! Carrefour?a. Bu sözcük içimdeki aşağılık duygusunu yenmem ve komplekslerimi bastırmam için birebir, uygun reçete. İlaç gibi, doktor gibi vallahi? Peki Türkiye?de özellikle Fransız işgalini ve işgalin yıkıcı etkilerini bütün boyutlarıyla yaşamış olan Gaziantep?te gelişen bu seyirlik hadise, tam tersi bir şekilde Fransa?da yaşanabilirmiydi? Yani daha açık bir söylemle herhangi bir Fransız şehrinde ya da Türk işgalini yaşamaş bir Fransız şehrinde bir Türk marketinin Türkçe adı orijinallik ve şirinlik gösterisi adına bir durağa verilebilirmiydi? Kesinlikle hayır. Zira geçtiğimiz bir kaç yıl önce aynı Fransa AB ile ilgili bir dizi maddeyi referanduma götürdü ve Fransız halkına sordu. İşte o refenandumdan ortaya çıkan çarpıcı sonuç; Fransızlar Fransa?nın egemenleğini hiç bir milletle paylaşmak istemiyor. Yani Fransa?nın egemenliği kayıtsız ve şartsız Fransızlara aittir. ?Egemenlik dediğiniz nedir ki? Pekala paylaşılabilir? diyen TBMM?i eski başkanına ithaf olunur. Gelelim asıl konumuza; Şimdiden bazı aklıevvellerin seslerini duyar gibiyim. Cehalet ve kara mizah yaygarayı basacak: ?Ey, Tamer Abuşoğlu!? Ne var yani kardeşim, bu konuyu bu kadar dallandırıp budaklandıracak, bu kadar detaya inecek, bir bardak suda bu kadar fırtına koparacak. Carrefour dünyaca ünlü bir süper market. Globalleşen dünyada olur böyle şeyler. İkinci bir husus sermayenin vatanı olmaz. Artık hazmedelim böyle şeyleri canım.? Cevap sorunun içinde, şeytan da işte o ayrıntıda gizli. Bir kere biz Globalizmi savunan sürünün içinde değiliz. Küresel dünyaya açılan kapının ardından küresel sömürüye dolayısıyla küresel işgale doğru uzandığını bilecek kadar şuur sahipleriyiz. Sermayenin vatanı olmadığı gibi, sömürünün de vatanı yoktur. Dolayısıyla çok uluslu sermayeye karşı çıkarken, Türkleri kendi milli coğrafyasında köleleştiren ve sömüren, bu bağlamda onların işbirlikçi sömürgelerine de karşı çıkmayı devredilemez bir vazife olarak telakki ediyoruz. Bütün bu saydıklarımız elbette özelde Türk milleti genelde bütün mazlum milletler için hayati önem taşıyor. Bir de bunlara ek olarak özel önem taşıyan başka bir nedenimiz var ki. Meseleye kaftanını asıl giydiren mim noktası orada. Carrefour bir Fransız firması, Fransız Finans kapitali Carrefour adıyla uluslararası bir dolaşım ağına sahip olmuş. Yani Fransız kapitalizmi kendi milli sınırlarını aşarak dünyadaki pazar paylaşımından birikmiş sermayesiyle kendine hak gördüğü payı almak üzere emperyalistmiş. 90 yıl önce İngilizlerin babasının malıymış gibi bir protokolle Fransız işgaline terk ettiği Gaziantep, 6317 şehit, binlerce yıkık ev, çeşitli uzuvlarını kaybetmiş sayıları binlerle ifade bulan bir nesille, Fransız-Ermeni koalisyonu ile işgal, katliam ve mezalinin her türlüsünü bir arada yaşamadımı? Fransızları, Türkler ve işgali birebir yaşayan Gaziantepliler kadar iyi tanıyan bir diğer yeryüzü coğrafyası Kuzey Afrika ve Cezayir değilmi? Hani biz bundan sonra ?Dergahta ve bargahta, mecliste ve seyranda, çarşıda ve pazarda Türkçe?den başka bir dil kullanmayacaktık.? Yoksa biz Karamanoğlu Mehmet bey?e verdiğimiz sözü unuttuk mu? ?Ülkesini yabancıların işgalinden kurtaran Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır.? diyen, Türklerin ruh ve fikir önderi Mustafa Kemal Atatürk?ün o müthiş öngörüsüne elimizin tersini mi layık gördük? Yoksa benliğini kaybederek küresel yayılmacılığın çok bilinmeyenli labirentlerinde ve dil bilmez karanlık dehlizlerinde kendi kimliğinin izini sürmekten imtina eden modern mankurtlarmıyız? Uyan artık Türkiye!? Diline ve kültürüne, topraklarına, kimliğine ve milli sermayene sahip çık. Uyan artık Gaziantep!? Senin bağrına mahremine uzanmış yaban elleri silkip atmasını bil. Bu toprakların altında boylu boyunca kefensiz yatan, nesilleri tükenmiş, isimleri unutulmuş şühedanın torunları olduğunu unutma. Senin iradeni temsil etmeyen aykırı isimleri, meşrebine uymayan çingene kız tasvirleriyle, masa başında kurgulanmış aidiyet masallarını yırtıp atmasını bil. Bil ki; Beş bin yıllık tapulu geçmişinle bu topraklar senin öz malın müebbete kadar senin mekanındır. Bu topraklar senin sancaklarınla ve tuğlarında şeref buldu. Ancak senin kılıcının sağladığı güçle yüzyıllar boyu beklediği adalete kavuştu. Türklerle başlayan bu süreç insanın tatmin olmaz ihtirasının ve tutkularının yok edilip, kavimlerin insanlaşma sürecinin de ta kendisi oldu. Bu manada ?Gelip uzak Asya?dan/bir kısrak başı gibi uzanan/bu vatan bizim?dir. Bir günde dört mevsimi yaşayan ve bire on veren ekili toprakların hasatı, sulak alanların bereketi ve ağaçlarımızın dallarındaki ballı yemişler bize yeter. Gölge etmesinler başka ihsan istemez. Biz ki, bize yeteriz; Paylaşmayı ve birbirimizi sevmeyi bilirsek. Birbirimize inanabilirsek aşamayacağımız hiçbir engel yok. Mahallemizin Bakkalı Hüseyin efendiyi, köşebaşındaki Kasap Ahmet?i, küçük ama bereketli ve güler yüzlü mekanlarıyla Ökkeş ya da Celal amcaların yeniden müdavimi olmayı başarabilirsek yabancı sermayenin kara düzenine, bol ışıklı ancak ruhsuz, alafranga isimleriyle bağrımıza kara saplı bir hançer gibi sokulan bol sıfırlı sermayesine karşın onları yeniden tercih edebilirsek.