Pandemi sürecinde Gaziantep’in geldiği durum için elbette karamsar olmak, kötümserlik girdabında kalmamak gerektiğini düşünüyoruz.. Ama bu mümkün mü.. Covid o kadar hızla büyüyor ki, önünü kesmek gittikçe zorlaşıyor.. Evet, maalesef durum çok iç acıcı değil.. Bir kere kontrol edilemeyen geniş bir kesim var bu şehirde.. Vatandaş olarak değerlendirecek olursak, ne zaman ki, en yakını bu belaya yakalanıyor o zaman çevresinin aklı başına geliyor. Ama bunlar çok münferit kalıyor şehrin geneliyle kıyasladığında.. İnanın çok sorumsuz insanlar var bu şehirde.. Oysa biraz dikkat edilse, kurallara uyulsa inanın rakamlar bu kadar zirve yapmazdı. Malumunuz mevsim yaz ve evlenme dönemi.. Ama sanki ortalıkta Coronavirüs belası yokmuş gibi davranılıyor. Nişan, kına ve düğün.. Üç ayaklı bu evrede hiç değilse birisi törenle yapılsa kısmen nefes alınacak. Ama olmuyor işte. Bir de katılmak zorunda kalanlar var. Hala " GİTMEZSEK AYIP OLUR" saplantısı var.. Yahu bırakın ayıp oluru.. Mesele canınız, sağlığınız.. Ama olmuyor işte. Buna son örnek arkadaşım eski Milletvekili Halil Mazıcıoğlu ve eşi.. Elazığ'a düğüne gidiyorlar ve orada virüsü kapıyorlar. Şimdi ikisi de hastanede..Düşünün ne olursa olsun o düğün canınızdan daha mı kıymetli.. İşte anlatmaya çalıştığım olay bu.. Bir de cenazelerdeki taziye ziyaretlerinde de kontrol kaçmış durumda.. Bilinçli kesim buna harfiyen uyuyor ama asıl mesele sorumsuz davrananlarda. İşte orada virüse davetiye çıkartılıyor. Bir mesele de camilerdeki namaz meselesi.. Uzun süre cami içinde kalınması ister istemez covid’e davetiye çıkarıyor.. Şimdi bunu yazıyorum diye tepki gösteren olacaktır ama ben toplumun ve de birey olarak kendi sağlığımızı düşündüğüm için bunları ifade ediyorum.. DOKTORLAR, HEMŞİREYE VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI NE YAPSIN Gelelim asıl söyleyeceklerime.. Bugün sizlerle bu gelişmeyle alakalı fazla bilinmeyen sağlık dünyasında yaşanan ve bazı siyasilerin de çok iyi bildiği olumsuz gelişmeleri anlatacağım.. Önce şunu bilmenizi istiyorum.. Hadi vatandaş filan her şeyi bir kenara bırakın, asıl büyük sorun sağlığın kendi içerisinde.. Çünkü bu gidişattan, hastalıkların çoğalmasından, sorumsuz vatandaşların baskısından ve kurumlar arası yaşanan rekabetten, inanın en başta devletin sağlık çalışanları gerçekten çok yoruldu.. Yani pes etme noktasındalar.. Düşünün bir kere evlerine haftalarca gidemeyenler var.. Bu illet nedeniyle tedavi etmeye çalıştıkları insanlardan hastalığı kapanlar var.. Beterin beteri, hastanelerin aşırı yoğunluğu.. O kadar yoğunluk var ki, ancak içeriye girince anlayabiliyorsunuz.. Bir panik bir kontrolsüzlük var ki tarif edilemez noktada.. Doktora ne diyeceksiniz, hemşireye ve personele ne söyleyeceksin.. Ama onları hasta yakınları vatandaşlarla uğraşmaktan öte, asıl yoran şey koordinesizlik.. Her kafadan bir ses çıkması. Yetkili konumda olan bazılarının kaprisleriyle uğraşmak zorunda kalışları.. AKIL ALMAZ İDDİALAR Şurası çok net, Gaziantep’te devlet hastanelerinde resmen KAOS yaşanıyor. Gaziantep Valisi Sayın Davut Gül’ün biran önce devlet hastanelerinde, karantinalar için ayrılan yurtlarda ve test merkezinde olup bitenleri öğrenerek çözüm bulması gerekiyor. Ama bunu mevcut yetkililerden değil, işin gerçek tarafını bilenlerden öğrenmeli.. Maalesef birimler arasında ciddi bir kopukluk olduğunu duyuyoruz.. İşin daha vahim olanı ise, özellikle idari yetkililerin birbirlerinin kuyusunu kazımakla meşgul oldukları iddiaları.. Duyumlarım, birbirleriyle uğraşmaktan vatandaşların sorunlarını çözmeyi bir kenara attıkları yolunda.. Hele bir grup var ki, teşkilatla el ele vermeleri gerekirken, tüm enerjilerini il sağlık müdürünü görevinden aldırmaya harcamaları artık saklanamaz hale gelmiş durumda. Bunu da bazı basın yayın organlarında çıkan haberlerden kolayca anlayabiliyoruz.. Yani resmen koyun can, bazıları makam derdinde.. Olan doktorlara, sağlık çalışanlarına ve vatandaşlara oluyor. Düşünün bir kere, idari rekabet sistemi bozacak kadar ileri götürülüyor. İşin içinde acayip hesapların yattığını, sağlıkta bazı makamların ele geçirilme savaşının yapıldığı iddiaları kafamızı iyice karıştırıyor. Haliyle bu hengame içinde yaşanan kaos nedeniyle birimler arası Koordinasyon sağlanamıyor, herkes bu rekabetten çok olumsuz etkileniyor.. KARANTİNALARDAN GELEN ŞİKAYETLER ŞAŞIRTIYOR Yani öyle duyumlar alıyoruz ki, akıl alır gibi değil.. Hele Karantinalar için gelen bilgiler o kadar üzüntü verici ki, bu durumda biz bu korona illetinden nasıl kurtulacağız ki.. Karantinalarda kalanlar buralardan 3-4 gün sonra kaçmak istiyorlar. Nedenini soruyoruz, “buralar çok berbat. Temizlik yok, kahvaltı rezil, öğle yemeklerinin berbatlığı bir yana, öğleden sonra saat 3 te bile yemek gelmediği günler oluyor. Kapıyı çalıyorlar velev ki tuvalettesiniz yemeğinizi kapının önüne bile bırakmıyorlar gidiyorlar. Kapıyı açıp bağırıyorsunuz yemeği niye bırakmadınız diye, gel al diye bağırarak bize sesleniyorlar.. En sonunda yakınlarımızı arayıp bizi buradan kurtarın demek zorunda kalıyoruz” diye konuşuyorlar. Bu tür şikayetler o kadar çoğalmaya başladı ki, sonunda bunları yazmak zorunda kaldım.. EĞER BU DOĞRU İSE ATEŞİNİ ÖLÇTÜRÜRKEN DİKKAT EDİN Bir dostum gönderdi.. Dikkatimi çekti bir solukta okudum.. Ve ilk denememde hemen uygulamaya koydum. Doğru yanlış ama kafama yattığı için sizlerle paylaşmaya karar verdim. HAYATINIZ İÇİN BU YAZIYI DİKKATLİ OKUYUN! Ülkece zor bir süreçten geçiyoruz. Başta Sağlık Bakanımız olmak üzere sağlık çalışanları ve 7'den 70'e insanlarımız çok fedakârlık yapıyor; ama bir yeri yaparken bir yeri yıkmayalım. Bu akşam bir Restoran'a gittik. Girişte alnımızdan ateşimizi ölçmek istediklerini söylediler. "Bileğimizden ölçer misiniz?" desek de sert bir üslupla karşılaştık ve sonrasında ateşimizi ölçtürmeden dışarı çıktık. Hemen aşağısındaki Başka bir yere geldik ve burada da ateşimizi alnımızdan ölçtürmek istemediğimizi söyledik. Anlayışla karşıladılar ve yemeğimizi yedik En kestirmeden özet geçiyorum: Beynimizin arka taraflarında yer alan ve "üçüncü göz" olarak bilinen epifiz bezi, melatonin hormonu salgılar. Uykuyu düzenleyen ve özellikle Lösemi hastalığına yakalanmamak için gerekli bir hormondur bu. Tam da alnımızın çatına denk gelir. Ateşimizi ölçmeye çalıştıkları yer. ...ve bu bez, kızılötesi ve gama ışınlarından etkilenirse çalışması yavaşlar ve durur. Bu bez, çam kozalağına benzer. Şimdi bir zaman hepinizin mutlaka ilgisini çekmiş olabilecek birkaç örnek vereceğim size. Amerikan Doları'nda yer alan her şeyi gören göz... Vatikan'ın orta yerinde yer alan kozalak heykeli... Masonların locasında bulunan kocaman çam kozalağı figürü... Papa'nın âsâsında yer alan kozalak figürü... Nazi simgesindeki kartalın vücut kısmının çam kozalağından yapılması... Illuminati'deki tek göz... Tarih boyunca tüm ibadethanelerin yüksek bölgelere yapılması (Böylelikle epifiz bezinin daha çok çalıştığı ve ruhanî boyuta geçmenin kolay olduğu düşüncesi) Epifiz bezi ayrıca “Hayalet Molekül” rumuzlu DMT olarak bilinen bir kimyasal salgılamaktadır. DMT’nin uyku sırasında, ruhsal ve gizemli deneyimler sırasında ve ölüm sırasında salgılandığına inanılır. Mideye girdiğinde diğer tüm uyuşturucu ilaçların ötesinde en güçlü halüsinojenik etkiye sahip bir kimyasal bileşene sahiptir. Bize tüm manevi deneyimleri verdiği düşünülen molekül tesadüfe bakın ki; epifiz bezinde bulunmaktadır. Bunun için diyoruz ki; "Alnınızdan vurulmayın!" Ateşinizi ölçmeye çalışanların da görevlerini yerine getirdiklerini unutmadan size bir tabanca gibi uzatılan tetikli termometreyi "kibarca" bileklerinize tutmalarını rica edin. Kabul etmiyorlarsa da orayı terk edin. Manzarası güzel bir yerde 2 saat oturmak için hayatınızı, ruhunuzu riske atmayın. Ruhunuza sahip çıkın. HEPİNİZE İYİ HAFTALAR