Biliyorsun aslında.

Sen de en az benim kadar, biliyorsun.

Bir kaç zaman sonra döneceksin toprağa.
Fazla uzak değil sana da.
Herkese olduğu kadar uzak ve herkese olduğu kadar yakın aynı zamanda.

Biliyorsun aslında.

Sen de en az benim kadar, biliyorsun.

Bir kaç günah sonra kaybedeceksin uykularını da.
Fazla uzak değil sana da.
Herkese olduğu kadar uzak ve herkese olduğu kadar yakın aynı zamanda.
Başını çevirdiğin her kötü şeyin altında kalacağını söylüyor, düşlerin sana.
İçinde bir yerlerde bir ses var, haykıran.
Sessiz çığlıklarının sağır edici algısında, çırpınıyorsun çoğunlukla.

Ve sen de içten içe hissediyorsun aslında.

Gittiğin yolun puslu ve de tuzak dolu olduğunu.
Anlamsız isteklerin kölesi olduğunu, beynindeki kelepçede görüyorsun umutsuzca.

Üstelik bazıları sana bile ait değilken bu isteklerin, pranga misali yüklü omzunla, eğik bakıyorsun hayata!
Anlamsız arzularla ruhunu perçinleyen kötü ruhlu, kararmış kalpli, insanlığı unutmuş suretlerin pervasız dünyevi algılarında, kayboluyor çarpan yüreğinin iyilik sesleri.

Onların kurbanı ve onların kuklasısın nihayetinde, çıkarlarının sana çizdiği sınırlar boyunca.

Ses ver şu çağrıya!

Yapma!
Kaybolma bu geçici ihtiraslarda!
Derin ol.
Anlamsızlık, seni senden eder.
İnsan, duyguların ve değerlerin toplamıdır.
Değer kat.
Duygu kat.
Anlam kat hayatına ve de insanlığa.

Ama harcama başkalarını da.
Ve harcatma kendini de yitirilmiş dünyaların yasaklı algılarında.

Yoksa kayboluyorsun zamanla.
Gittikçe de kaybolacaksın,
gözlerini açmazsan doğruya!

İnsan olmanın evrensel değerlerine, ihanet ettin defalarca.

Doğrudan ya da dolaylı.

Herkes kadar, hepimiz kadar, senin de payın var bu paydada!

Yaşarken uyuyanlardan olma.
Aç tüm algılarını ve sorgula.
Daha fazla geç olmadan başla.

Yoksa söyle bana; ezilmiyor mu ciğerlerin sadece kendine soluduğun havanın ağırlığında?
Sadece kendine harcadığın paranın varlığında, ucuzlamıyor mu değerin?
Sadece kendini seven gönlünün bencilliğinde, ıssızlaşmıyor mu benliğin?

Durup düşün bir an ve tekrar adım at hayata.


Biliyorsun aslında.

Sen de en az benim kadar iyi biliyorsun.

Fazla yormaya gerek yok, lüzumsuz kelimelerle satırlarımı da...
Ama illa soruyorsan bana!
Hazır olacaksın her türlü bakmaya aynaya.
Karanlık bir sisin içinden geçerken insanlar, ve can çekişirken insanlık, sen de soluyacaksın o havadan ve dik durmayı öğrenemezsen inatla, kaybolacaksın olmayan doğrularınla!

Sen de biliyorsun aslında!

Ancak yine de kulak verirsen çağrılarıma, bir umut yeşertebiliriz, mutsuzluktan can çekişen şu topluma.

Yoksa zaten biliyorsun bir avuç topraktan başka bir şey olmadığını...
günahlarınla çamurlaşmaktan vazgeçersen bir noktada.

Ve sen de biliyorsun aslında.

En az benim kadar iyi biliyorsun.

Gelip geçerken şu koca yalan dünyadan, bize kalacak kötülükler ve iyilikler biriktirdiğimizi cebimizde sadece.

Söylediğimiz kelimelerden çok, yaptığımız eylemlerin yüreklere nasıl dokunduğu konuşulacak ardından yalnızca.

Belki bir iki sefa süreceksin bir kaç zaman daha.
Hele de idraksızlık çukurunda kaybolmuş ise ruhun, bu çok daha trajik bir vaka!
Ancak o da fazla uzun sürmeyecek, bu bir varmış bir yokmuş dünyanın israf dolu dakikalarında.

Ve döneceksin toprağa...

Fazla uzak değil sana da.
Herkese olduğu kadar uzak ve herkese olduğu kadar yakın aynı zamanda.

Kulak ver bu çağrıya.
İnsanlığın bitmeden, dön tekrar insan olmaya.
Yoksa sen de en az benim kadar iyi biliyorsun aslında.
Ne mevki ne para sana seni getirmeyecek asla!
Belki bir kalp,
Belki bir dua.
Kulak ver bu çağrıya...