Devlet alacaklarını yaptığı yasal düzenlemelerle koruma altına almaktadır. Ancak yapılan bu yasal düzenlemelerin birbiri ile tutarlı olması gerekir. Alacaklı ve borçlunun aynı olduğu bir durumda, borcun türüne göre tahsilat ve takip yönteminin değişmesini hiçbir hukuki gerekçe ile açıklanamaz. Sadece borcun türünün değişmesi takip şeklinin değişmesine yol açmamalıdır.

TTK’nın ilgili hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yönetim kurulu, irade ve temsil organı olarak şirketi dış ilişkide temsil ve iç ilişkide yönetim yetkisine sahip olup, şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla hareket etmektedir. Bu itibarla, bir anonim şirketin borçlarının ifası ile yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden sorumlu olan, kural olarak yönetim kurulu üyeleridir.

Esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisinin çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna ait olduğu belirtilmiştir. Yönetim kurulunun, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredilebileceği, bu durumda da en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması gerektiği belirtilmiştir.

Anonim Şirket yönetim kurulu üyelerinin vergi borçları ve SGK borçları karşısındaki sorumluluklarının yasalar karşısında nasıl farklılık gösterdiğinden bahsetmek istiyorum.

Vergi Borçları Açısından;

6183 sayılı Kanunun amme borçlusu saydığı kanuni temsilcilerin kimler olduğu ve sorumluluklarının şekli Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve ilgili diğer mevzuatta belirlenmiştir.

Buna göre, ilgili mevzuatta belirlenen tüzel kişiliği haiz kuruluşlar için ayrıca ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen ana sözleşmelerinde ve bu sözleşmelerde aynı usulle yapılan değişikliklerde tayin edilen kanuni temsilciler, 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi ile amme alacağının ödenmesinden de sorumlu tutulmuşlardır.

Anonim şirketlerde şirketin kamu borçları ile ilgili olarak, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun uyarınca; kanuni temsilci, şirket esas sözleşmesi ile atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulu üyelerinden en az birinin bulunması koşuluyla yönetim kurulu tarafından müdür olarak atanmış üçüncü kişilerdir.

Kanun kapsamına giren kamu borçlarından dolayı kanuni temsilcilerin sorumluluğu mükerrer madde 35’te ele alınmıştır. Buna göre, tüzel kişilerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları, kanuni temsilcilerin şahsi malvarlıklarından Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Söz konusu hükümlerden anlaşılacağı üzere, bir anonim şirketin ödenmeyen vergi borcundan dolayı sorumluluğu asli olup, vergi borcu için anonim şirket takip edilmeden kanuni temsilcilerin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Başka ifadeyle, VUK madde 10 gereğince vergi borcundan dolayı anonim şirketin kanuni temsilcisinin sorumluluğuna gidilebilmesi için şirket aleyhine takibin yapılmış ve takip neticesinde vergi alacağının tahsilinin imkansız hale gelmiş olması zorunludur. Bu itibarla, bir anonim şirket kanuni temsilcisinin şirketin ödenmeyen vergi borcundan dolayı sorumluluğu feri niteliktedir.

Buna göre, amme alacağının anonim şirket şeklinde örgütlenmiş tüzel kişiliğin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde tüzel kişiliğin kanuni temsilcisi konumundaki yönetim kurulu üyelerinin şahsi malvarlıklarından takip ve tahsili cihetine gidilmeden önce, şirket esas sözleşmesinin ve ticaret sicili kayıtlarının tetkik olunması, temsil salahiyetinin aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan murahhas bir veya birkaç üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere bırakılmış olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Yapılacak tespit sonucunda; şirketi temsil salahiyetinin murahhas üye veya üyeler ile müdür olarak üçüncü kişilere bırakıldığının anlaşılması halinde amme alacağının bunlardan takip ve tahsiline gidilmesi, bu durumda diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında işlem yapılmaması icap etmektedir.

SGK Borçları Açısından

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre, sigorta primleri ve SGK’nın diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bahsi geçen kanunda belirtilen süreler içerisinde ödenmezse, tüzel kişiliği haiz işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri SGK’ya karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır. Bahsi geçen madde hükmü gereğince, anonim şirketlerde haklı bir sebep olmaksızın vadesinde ödenmeyen SGK borçlarından dolayı yönetim kurulu üyeleri feri olarak değil, işveren şirket ile birlikte asli olarak sorumludurlar.

SGK, söz konusu alacakları için ilk olarak anonim şirket aleyhine takip yapmak zorunda olmayıp, doğrudan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna da gidebilecektir. Bu nedenle, SGK alacaklarının takibi için, 6183 Sayılı Kanunun mükerrer madde 35’te öngörüldüğü gibi asıl prim borçlusu olan şirket hakkında öncelikle bir takibin yapılması ve kamu alacağının kısmen veya tamamen anonim mal varlığından tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmış olması bir koşul olarak aranmamaktadır.

Görüleceği üzere; vergi borçları ile SGK prim borçları arasında takip yönünden oldukça farklılık bulunmakta. Vergi borçları, anonim şirketten tahsil edilemez ise şirketi temsile yetkili yönetim kurulu üyelerinden tahsil yoluna gidilirken, SGK prim borçları, şirketten tahsil yoluna gidilmeden dahi anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinden üstelik şirketi temsile yetkili olmayan yönetim kurulu üyelerinden de tahsil yoluna gidilebilmektedir.

Şirketi temsile yetkili olmadığınız için kamu kurumları ve üçüncü kişiler nezdinde, şirket ile ilgili tasarrufta bulunma yetkiniz yok. Şirketin borçlarının ödenip ödenmemesi konusunda yetkiniz yok ama SGK ya olan borçlarınıza karşılık, anonim şirketin mal varlığından tahsil yoluna bile gitmeden, sizin mal varlığınızdan tahsil yoluna gidilmesini sağlayan bir yasal düzenleme var.

Kanunların evrensel hukuk ilkeleri gözetilerek oluşturulması hukuka olan güven açısından çok önemlidir. Elbette devlet alacağını korumak adına yasal düzenlemeler yapacak ancak bu yasal düzenlemelerin birbiri ile çelişkili durum oluşturmaması ve kişilerin kusurlu olmadıkları bir fiilden dolayı yaptırımla karşı karşıya kalmalarını engelleyecek şekilde kaleme alınmaları gerekmektedir.