I.Ders: Matematik ağlatır…
3 + 2 + 2 = 7… Son üç maçta kaçan puanların toplamı… Puan cetveline eklediğimizde haftanın lideri Kayserispor'la aramızda 4 puan kalır… Yazık değil mi?..

II. Ders: Fıstıksız baklava üzerine…
Hava buz gibi… Gençler coşkularıyla tüm stadı ısıtmaya çalışıyor. Gaziantep gençliği, Gaziantep'in takımıyla, kırmızı siyahlı renklerle buluşup futbolun taraftarla güzelleştiğini bir kez daha ispatlıyor. Taraftarsız maç, fıstıksız baklavaya benzer… Emeği geçenlere teşekkür etmek gerekiyor.

III. Ders: Gol, kışı yaz eder…
Gelelim maça… Takım ilk dakikalarda maçı almak istediğinin net işaretlerini gösteriyor tribünlere. Tribünler de coştukça coşuyor. Olcan'ın düşürüldüğü pozisyonda Julio Cesar, eski tüfeklerimizi avlamaya devam ediyor; geçen hafta Hasagiç, bu hafta Ömer… Keyifler gıcır… Arkası gelecek, diye seviniyoruz ikinci yarıda…

IV. Ders: Futbol acı söyler…
Futbol bu… Evdeki hesapları rakip bozuyor. Kontra ataklarla iki yaparız derken Ali Zeytuni keyfimize limon sıkıyor… Umudumuzu kalan dakikalara taşıyıp üç puanı almalıyız derken Mr. Jose'nin “harakiri”sine tanıklık edip kahroluyoruz tribünde. Gözümüzün önünde ünlü yönetmen Tarantino'nun “Kill Bill” filmlerindeki harakiri sahneleri canlanıyor.
Orta sahada top yapan Jorginho ve Erman Özgür'ü çıkarıp Beto ve Linz gibi sadece forvet özellikleri olan iki oyuncuyu alıyor. Doğrudur, Jorginho ve Erman yorulup oyundan düşmüş olabilir. Ancak bu iki oyuncunun yerine Murat Ceylan, Ferdi ya da Hakan Bayraktar üçlüsünden ikisini tercih edip orta sahayı tamamen rakibe bırakmayabilirdi, diye düşünüyoruz kendi kendimize.

V. Ders: Her zaman şapkadan tavşan çıkmaz…
Birincisi Tolga Seyhan-Julio Cesar'dan oluşan defans göbeğimizle ilgili. Tolga Seyhan'ın ayağına gelen topları rastgele sağa sola atması, yenilen golde bu ikilinin ofsaydı uygulayamamaları ve sonrasında da ağır kaldıkları için de golü yememiz ve Deumi'nin yedek kulübesinde oturuyor olması… Bütün bunlar, tribünde maçı izlerken aklımıza takılan sorulardı.
İkinci derdimiz ise golcünün babası olarak transfer ettiğimiz; ama oynadığı maçlarda genç Brezilya delikanlısı Eduardo Pacheco'yu bile aratan adam durumuna düşen Roland Linz… Adaptasyonda sorunlar yaşıyor olabilir, yıllardır futbol izleyicisiyiz; iyi kötü bunu anlayacak durumdayız. Ancak bu noktada anlamadığımız, Mr. Jose'nin Linz'le ilgili soruları cevaplarken “Adaptasyon sorunlarını henüz aşamadı.” dediği bir oyuncuyu skor avantajını sağlamadan nasıl oyuna aldığıdır. Roland Linz'in böyle bir sorunu olduğu gün gibi ortada zaten… Oynadığı maçlarda topla kaç defa buluştu acaba? Keşke imkânımız olsa da maç kasetlerine bakıp tespit etsek…

Neyse, sevgili taraftarlar… Bu da gelir, bu da geçer… 2000 yılından önceydi, orta sahadan iki oyuncu çıkarıp iki forvet almak… Daha neler neler göreceğiz, kim bilir?..

Maç sonrası Mr. Jose'nin sözlerine kulak verelim: “Hedefsiz hiçbir takım olamaz. Ama istediğimiz hedefin yarısına bile gelemedik. Hiçbir şey başarmış değiliz.” Bir de Gençlerbirliği'nin Alman hocası Thomas Doll'ün Denizlispor galibiyeti sonrası sözlerine bakalım: “Madem liderle aramızda 6 puan fark var, şampiyon olabiliriz.”

* * *
Bu hafta “Anadolu kaplanları”na bir parantez açmadan geçmek olmaz: Üç büyüklerin milyon dolarlar, avrolar harcayıp oluşturdukları kadrolarıyla arz-ı endam ettikleri Turkcell Süper Lig'de 15.hafta sonunda lider olmak keyfine eriştikleri için kutlamak gerekir Kayserispor'u… Es Es FB'yi dize getirip 3 puanı cebe indirirdi ya, Diyar BJK'den, İstanbul BB de GS'den birer puan alıp lige renk kattılar ya, teşekkürler kendilerine…

Son söz yerine: Elbette, o şampiyonluğun yolu bir gün Anadolu'dan yine geçecek…