Ben beni bildim bileli, ballı börekli ihaleleri, para basan kurumların yani altın yumurtlayan tavukların özelleştirme adı altında , altın tepside birilerine ikram edilmesini kabullenemedim,Müşteri garantili, yap işlet devret modeli adı altında ki adrese teslim ihale yöntemlerine karşı oldum.Belki de bu mantıkla sendikacılığı benimseyip, içselleştirip yıllardır görev aldım.Bazıları devrim, bazıları değişim diye yuttursa da, özelleştirme birçok siyasi için dünyayı yeniden keşfetmek gibi bir şey. Sat kurtul ver kurtul. Sanayi devriminden sonra devletler gücü nispetinde büyük yatırımları kendi imkanlarıyla yapsa da, Emperyalizmin öz evladı kapitalist sistem bu yatırımları özel müteşebbislerin yapması gerektiğini dayatarak yaptığı yatırımın karşılığını almaya çalıştı.Ülkemiz son yıllarda üretim yapan neredeyse tüm sektörler elden çıkarılmış olsa da , Benim gibi milyonların ortak anlayışı, devletin üretim ve hizmet sektöründen elini çekmemesi yönünde, Devlet bu iki sektörlerden çekilip “devlet için de devlet” olan sermaye gruplarının yerini genişletmemeli.Ülkemizde özellikle 1930-1950 arasında yani cumhuriyet ilk çeyreğinde, yani en zor zamanlarda, hem de yoklukta yapılan ve sonradan milyarlarca lira katma değer üreten “ne iyi edipte kurmuşlar” deyip dua ettiğimiz kuruluşların (KİT) devlet eliyle işletilebilecekken, son yıllarda, hem de modernize edilerek nasıl da birilerine satıldığına (!) şahit olduk.Oysa; KİT'lerin kuruluş amaç ve fonksiyonlarını, başlıca sosyal, ekonomik ve siyasal olarak gruplamak mümkündür.Ekonomik amaçlar; ekonomik kalkınmayı sağlamak, tekelleri devletçe işletme, özel kesimin girmediği, sermaye ve teknoloji yoğun yatırım alanlarına girmek ve öncülük etmek, ekonomiyi yönlendirmek, düzenleyici fonksiyon ifa etmek, gelir dağılımını düzenleyici görev üstlenmek, işsizliği önlemek... Sosyal amaçlar, kamusal mal ve hizmet üreterek, ülkede sosyal adaletin tesisini sağlamaktı...Ne oldu onlarca KİT’ten birkaç tane numune kurum dışında ne kaldı devletin elinde.Biz en azından elimizdekileri koruyalım derken gün geçmiyor ki hükümet veya bürokrasi yeniden yapılandırma, statü değişikli, yani “özelleştirme” adı altında bir düşünceyle çıkıyorlar karşımıza.Oysa bizim devlet eliyle de olsa daha çok üretime, daha çok istihdama ihtiyacımız var.Hepimizin yüreğini burkan, vicdanını sızlatan TELEKOM Özelleştirmesi, TEKEL İçki ve Sigara fabrikalarının satılması olayı, Zafer Havalimanı gibi kötü bir yap işlet devlet modeli var ki hem devlet kaybediyor, hem vatandaş.Son yıllarda bu modelle yapılan otoyollar, şehir hastaneleri, havalimanları, köprüler yine zor durumda olan vatandaşın cebinden çıkıyor.Tam birçok büyük devlet özelleştirdiği kamu kaynaklarını yeniden kamulaştırıyor, üretimi kontrol altına alacak mekanizma kuracak diye düşünürken yeni bir kurumun adı çıkıyor. Holdinleşmeyle başlayıp önüne yada arkasına “AŞ” koyduk mu o iş tamam.Altın yumurtlayan onca KİT’i kitledik eşe dosta.Bu durumda adın çıkacağına canın çıksın, zaten konunun muhatabı olan kuruluşu içeriden, dışarıdan birileri, bu işin meraklılarının gözüne sokmaya devam eder.Son zamanlarda özelleştirme kadrajında 164 yıllık bir kurum olan ve halihazırda 4-5 genel müdürlükten oluşan TCDD var.Hizmetlerinin çoğu özelleşmiş, gelir getiren limanları, fabrikaları satılmış TCDD Mevcut haliyle, 12 bin km'lik hattı elinde ki 30 bine yakın çalışanı işletmeye çalışan, her yıl milyarlarca lira zarar eden devasa bir kurum. En yakın rakibimiz İtalya 18 Bin km hattı 75 bin demiyolcu ile TCDD binlerce gayrimenkul ve milyonlarca dönüm arsa-arazisi ile birçok ülkeden büyük, dolayısıyla onu fabrika satar gibi birilerine satmak mümkün değil. Hem ciddi zararlar ediyor kim alır zarar eden bir kurumu. (Hemen yolcu garantili, yük garantili bir alternatif için tebessüm ettiğinizi görür gibiyim, memlekette her şey mümkün.)Devletimiz son yıllarda devasa bütçeler ayırıp, milyarlarca dolar yatırım yaptı demiryollarına. Ancak öyle devasa, öyle hantal bir yapı ki ne havayolu ile ne kara yolu ile kıyaslamak mümkün değil.Karayolu taşımacılığının ne kadar maliyetli ve riskli olduğunu biz biliyoruz da, ürünleri taşıyanlar, dünya ticaretini yönetenler bilmiyor mu?Elbette biliyorlar onlar için çevir kazı yanmasın, her durum ve şartta kazanmaktan başka yol yok.Havayolu karayolundan daha az riskli ama çok pahalı, sermaye bu maliyeti cebinden vermez.Taşımacılığın ticaret açısından ne kadar önemli olduğunu 1859'da başlanıp 10 yıl süren bir çalışma sonrası meydana gelen SÜVEYŞ Kanalında meydana gelen bir kaza ortaya koydu.Deniz yolunun ne kadar riskli olduğunu da 400 m uzunluğunda, aynı anda 220 bin ton yük taşıyabilen "The Ever Given" Gemisinin Süveyş Kanalını tıkaması ile öğrendik.192 Km'lik kanal kapanınca Kızıldeniz -Hint Okyanusu ve Akdeniz Gemi deryasına döndü.Ticaret dünyası saatte 400 milyon, günde 10 milyar dolar toplamda 60 milyar dolar zarar etti.Bu kaza dünyayı başka istikametlerden başka alternatiflere yöneltti. Çin dış işleri bakanı İran'ı , ardından Türkiye'yi ziyaret ederek nabız yokladı.Biz TCDD Özelleşecek, kurum satılacak, memurlar işçi yapılacak, 55 yaş üstü emekliliğe teşvik edilecek, memurlar havuza atılacak tartışırken dünya başka bir planı konuşuyor.Çin ürünlerini en kısa yoldan pazarına iletmek için, içerisinde Türkiye'nin de olduğu bir hattan yani İPEK Yolu ve BAHARAT Yollarından, yani en kısa yoldan Avrupa'ya ulaştırmanın alternatif yollarını arıyor.Bu işi için 100'lerce trilyon dolarlık bir pazardan bahsediliyor ki bizim payımıza düşecek rakamlar GSMH 'mızdan bile fazla .Yani mevzu bir kurumun özelleştirilmesinden çok daha derin anlamlarla ve maliyetlerle dolu.Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu ana kadar yaptığı yatırımların yarısını daha yaparak DEMİRYOLLARINDAN Trilyon dolarlar kazanabilir.Ulaştırma Bakanlığı, TCDD Yönetimi akılcı bir çalışmayla, TCDD Çalışanlarını da işin içerisine dahil ederek çakma değil gerçek bir devrime imza atabilir. Bu bir öngörü veya tahmin değil, istenildiği takdirde 2023 Vizyonuna en ideal proje.Geçenlerde kaybolduğu iddia edilen ÇİN Treni varya , SÜVEYŞ Kanalının kapanması varya 60 milyar dolar diyorum 60 milyar dolar.Çin ile Avrupa arası deniz yoluyla 20 Bin km 1 ay, bizden giderse 7 Bin km ye düşüyor 10 gün diyorum, dünyanın gözü kulağı üzerimizde diyorum, Bütün bunlar olurken iş kolumuzun Yüksek genel yetkili sendikası hala üyelerini ve TCDD Çalışanlarını kandırmaya hatta ayakta uyutmaya devam ediyor. Yıllar önce yaptıkları gibi demiryolculara ihanet ediyor. Yukarıda duyduğunu aşağıda yalan yanlış anlatıyor. Biliyor ki TCDD biterse kendi de bitecek.Çalışanlar endişeli bir bekleyiş içinde iken TCDD Genel Müdürlüğünün ilk bilgilendirdiği İşçi Sendikası ve Memur-Sen'dikası neden bu kadar rahat, neden üyelerini aydınlatmıyor, madem durum vahim neden eylem kararı almıyor, ne zaman doğruları konuşacaklar merak ediyor o günleri dört gözle bekliyoruz.