Hatırlarsınız, 5 Haziran 2015 günü Halkların Demokratik Partisinin (HDP) Diyarbakır İstasyon Meydanında düzenlediği mitingde 2 ayrı patlama meydana geldi, 4 kişi yaşamını yitirdi, 200ün üzerinde vatandaşımız yaralandı.

Bu kez, 20 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa / Suruçta benzer bir acı olay daha yaşandı; Amara Kültür Merkezi önündeki çay bahçesinde saat 11.50 sıralarında, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu mensuplarının Kobaninin yeniden inşası konusunda basın açıklaması yaptığı sırada büyük bir patlama meydana geldi. İçişleri Bakanlığı ve Şanlıurfa Valiliği tarafından yapılan açıklamalarda patlamada 31 kişinin hayatını kaybettiği, yaralı vatandaş sayısının 100ün üzerinde olduğu ifade edildi. Ayrıca Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük, Suruçtaki patlamanın canlı bomba olduğunu kesinleştirdiklerini söyledi.

Bu olaylar nedeniyle milletimize başsağlığı, hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralananlara da acil şifa diliyoruz.

Biri genel seçimden hemen önce, diğeri hükümet kurmak üzere koalisyon görüşmelerinin yapıldığı günlerde gerçekleşen bu iki saldırı son derece önemlidir ve etraflıca analiz edilmesi gerekir. Şöyleki:

1. Özellikle savunmasız kişilere ve halka karşı hele hele bombalama ya da intihar saldırısı şeklinde eylem yapan kişileri sadece birer suçlu olarak görmek gerekir. Hiç kimse bunları cihatcı veye özgürlük savaşçısı olarak kabul etmemelidir. Nedeni ve yöntemi ne olursa olsun bir suç işleyen kişiye suçlu denir. Başka nitelemeler her zaman için amacını aşarak yumuşamaya sebebiyet vermektedir. Şahsen terörist tanımlamasını da doğru bulmuyorum, bu bile yandaş oluşturmaktadır. Namus ve töre gerekçesiyle adam öldürme ile siyasi gerekçeyle adam öldürme arasında fark olmamalı, her ikisi de katil olarak kabul görmelidir. Hukuki ve toplumsal olarak böyle değerlendirmediğimiz için bazıları kahraman olmadılarmı?

2. Her iki saldırı da halka karşı yapılmıştır. Halkın olay anında anayasal teminat altında olan temel haklarını kullanmak üzere bir araya gelmiş olmasına ayrıca dikkat çekmek gerekir. Bir anlamda hem halkımız hedef alınmıştır hem de temel hak ve özgürlükler yani demokrasimiz. Bir yandan halkı kışkırtmak, galeyana getirerek Devlete ve organlarına karşı başkaldırı amaçlanmıştır.

3. Diğer yandan önlemlerin sertleştirilmesi; demokratik kazanımların fazla olduğu, kısıtlanması gerektiğinin gerekçesi oluşturulmak istenmektedir. Oluşacak kaotik ortamın koalisyon hükümeti kurulmadan erken seçim yapılmasının gerekçesi olması da akla uzak değildir.

4. Diyarbakır bombalamasından sonra 20 yaşındaki O.G yakalandı ve tutuklandı, İŞİD ile bağlantılı olduğuna ilişkin medyada haberler yer aldı. Suruç katliamında da yine İŞİD parmağı olduğuna ilişkin haberler var. Her iki olay arasında 40 günden fazla bir süre olduğu dikkate alınırsa, söz konusu örgütün ülkemizdeki elemanları deşifre ve takip edilememiş. Hem de örgüt lideri Bağdadinin bundan yaklaşık 1 yıl önce ülkemize ve askerimize karşı tehditler savurmalarına rağmen.

5. Bu iki facia göstermektedir ki oyun kurucu irade Suriye merkezli bataklığa bizi de dahil ediyor; askerimizi bataklığa çekemeyenler bataklığı topraklarımıza kadar genişletti.

6. Konu sadece kolluk teşkilatlarının yani polis ve jandarmanın işi değildir. Dış politikadaki tercihlerimizin iç güvenliğimize (olası) etkilerini hesap etmeli ve buna göre önlem almalıyız.

7. Özellikle son iki yıldır belli bir konuda günah keçisi haline getirilerek tartışma konusu olan Emniyet Teşkilatı özellikle de istihbarat birimleri, esas görevi olan temel hak ve hürriyetleri korumak, kamu düzenini sağlamak konusunda zaafiyetten kurtulmalıdır.

8. Devletimiz ve milletimiz üzerine oynanan bu oyunun bozulması gerekmektedir. Bunun için öncelikle (varsa) iç güvenlik siyasetimiz ve stratejimiz gözden geçirilmelidir. Özgürlük ve güvenlik dengesi sağlanmalıdır. Özgürlükleri savunduğumuz kadar başkalarına ve topluma karşı sorumluluklarımızı da bilmeliyiz. Güvenlik önlemleri özgürlükleri korumalı ve geliştirilmesini sağlamalıdır.