Evvel zaman içinde ormanda yaşayan bir aslan varmış. Bir çakal da aslanın artıklarıyla geçinirmiş. Aslan bir zaman sonra uyuz olmuş, zayıflamış, avlanamayacak bir hale gelmiş. Çakal sormuş: - Ey ormanın hükümdarı! Sana ne oldu da bu duruma düştün? Aslan cevap vermiş: - Uyuz hastalığına yakalandım, zayıf düştüm. Hastalığımın tek çaresi var, o da eşek kulakları ve yüreğidir. Çakal hemen: - Bu iş kolay. Bildiğim bir yerde bir boyacı var. Onun bir eşeği var. Ben o eşeği sana getiririm, demiş ve hemen yola koyulmuş. Boyacının eşeğinin yanına varır varmaz: - Seni çok zayıf gördüm. Neden bu duruma düştün? Eşek cevap vermiş: - Sahibim bana yemi az veriyor. Ama ondan da kaçamıyorum. Beni mutlaka yakalayıp çalıştırıyor ve aç bırakıyor. Çakal eşeği dinledikten sonra hemen söze başlamış: - Benim bildiğim bir yer var. Geniş ve yeşil otlakları var. İçinde güzel ve semiz dişi bir merkep var, kendisine bir eş aramaktadır. Eşek: - Peki! Hemen gidelim, demiş.İkisi beraber hemen yola çıkmışlar. Çakal; eşeği, aslanın bulunduğu ormana götürmüş. Sonra aslanın yanına giderek, ona eşeğin bulunduğu yeri söylemiş. Aslan, eşeği görünce üzerine atılıp parçalamak istemiş. Ancak zayıf düşmüş olan aslan, bunu başaramamış ve eşek kaçıp gitmiş. Çakal, aslana bakarak: - Bu kadar mı zayıf düştün? Aslan: - Bu eşeği bir daha bulup getirebilirsen, onu elimden kimse alamaz!..Çakal, eşeği tekrar bulmuş ve ona şöyle demiş: - Neredesin yahu? Dişi merkep, seni görünce üzerine atıldı. Sen de yerinden kımıldamamış olsaydın, onun yumuşadığını fark edecektin. Eşek bu sözlerden hoşnut kalmış. Mutlu olarak çakalın peşinden yürümeye başlamış. Gide gide, aslanın bulunduğu yere varmışlar. Çakal, eşeğe: - Sen burada biraz dinlen. Ben hemen geliyorum, demiş.Eşek beklemeye başlamış. Çakal da hemen aslana haber vermiş. Bu kez avını yakalamaya kararlı olan aslan, eşeğin bulunduğu yere yaklaşmış. Birden eşeğin üzerine atlayarak eşeği parçalamış. Arkasından aslan çakala seslenmiş: - Eşeği yemeden önce temizlenip yıkanmam lazım. Uyuzdan ancak öyle kurtulabilirim. Sen eşeğin yanında bekle! Ben döndükten sonra, onun kulaklarını ve yüreğini yiyeceğim. Gerisini sana bırakırım. Aslan yıkanmaya gittikten sonra çakal, eşeğin kulaklarını ve yüreğini kendisi yemiş. Aslanın uğursuz sayarak ona yaklaşmayacağını düşünmüş. Aslan, yıkanıp çakalın yanına gelmiş. Bir de ne görsün! Eşeğin yüreği ve kulakları yok. Çakala sormuş: - Eşeğin kulakları nerde? Çakal: - Onun yüreği ve kulakları olsa idi, ilk tehlikeyi atlattıktan sonra hiç geri döner miydi? Lafın tamamı söylenmez. Artık bu masaldaki 3 kahraman kimlere benziyor, ona siz karar verin...Bu hikakeyi isteyen istediği yere yorumlayabilir, ancak ben yıllardır devamlı, son zamanlarda ısrarla Atatürk ve Cumhuriyet üzerinden usanmadan ama farklı şeylerin arkasına saklanarak TÜRK Düşmanlığı yapanlara atfediyorum.Dirisiyle dedeleri, ölüsüyle torunları uğraşıyor.Kimmi onlar Merhum Alparslan Türkeşin dediği gibi ;" Her kim ki Türk'e Atatürk'e düşmandır biliniz ki Onlar; Malazgirt'te, İstanbul'un Fethinde , Çanakkale'de, İstiklal Harbinde mağlup ettiklerimizin Anadoluda kalmış torunlarıdır." Dirisiyle savaşamayıp ölüsüyle uğraşan ezeli düşmanlar sizde kulak ve yürek varmı ?