Son yıllarda özellikle son dönemlerde niye kolay hasta olmaya başladık dersiniz.. Bağışıklık sistemimize ne oldu. Niye enfeksiyonlara karşı dayanıksız hale geldik.. Çocuklarımız niye çabucak hasta oluveriyor.. Grip desen değil, soğuk algınlığı desen o da değil, ama kuru öksürük, nefes almada zorlanmak, vücut direncinde düşüş ve yatağa mahkum olmak.. Ben ne bilim, nede tıp adamıyım.. Ama ortada garip bir durumun olduğunu görebiliyorum.. Kanser hastalığındaki artış da kafamızı karıştırıyor.. Mideler bozulmuş durumda.. Akciğerler aldığımız nefeste bile zorlanıyor.. Bir garip durum var ortada.. Ne var ki kimse çıkıp açıklama yapmıyor..YEDİĞİMİZ GIDALAR MAALESEF
HASTALIKLI TOHUMLARDAN
Acaba diyorum, yediğimiz gıdalardan dolayı mı vücudumuz ve organlarımız ciddi bir saldırıya maruz kalıyor.. Kullandığımız ilaç etki etmiyorsa bunun sebepleri nedir.. Yoksa Sebzede, meyvede, Nohutta, Soya’da, Mısır’da, Ayçiçeğinde, Buğday’da ve tüm bakliyat ürünlerinde kullanılan tohumlar mı bizleri bu duruma getirdi.. Geçtiğimiz günlerde Cem Seymen yazmış ve “Türkiye’deki tohumların çoğu yabancı kaynaklı. Mısır % 95, Pamuk % 80, Soya % 80, Sebze % 75, Patates % 95, Ayçiçeği % 82, Buğday % 5 yabancı kaynaklı tohum. Hastalığı da beraberinde geliyor. Sonuç olarak tohumculuk pazarının % 70’i yabancı firmalara ait”demişti.. Ve bu firmaların ülkemize sattığı tohumların İsrail menşeili olduğunu okumuştum bir başka yazıda.. ÖNCE İNSANLARI KANSER YAPACAK TOHUMLARI
SONRA İLAÇLARINI SATIYORLAR
Bir arkadaşım söylemişti geçenlerde, kanser vakalarının yaygınlığını.. Bunda en büyük nedenin tarım ilaçlarının yurt dışından geldiğini ileri sürmüştü. Hatta korkunç bir şey daha söylemiş ve “abi bize kanser yapacak tohumları satıyorlar, sonra da ilaçlarını satıyorlar. Bu çirkin pazarda Türkiye maalesef ön planda” demişti.. Tavsiye olarak da mutlaka Organik tarıma geçilmesini, kimyasallardan, yabancı tohumlardan ve ithal gübreden vazgeçilmesi gerektiğini vurgulamıştı.. Zaten bu konuda geçenlerde şehrimizde “Ele Ele Toprak Anaya Yeni Bir Hayat Verelim” başlığıyla düzenlenen çalıştayda herşey açıkça dile getirilmiş ve yerli tohumlarımızı kaybettiğimiz ifade edilmişti..Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Hasan Alan, bir çok tohumların, özellikle sebze ve meyve tohumlarının dışardan yani İsrail’den geldiğini, Şahinbey Ziraat Odası Başkanı Ali Çolak, "Ne yazık elimizde olan yerli milli tohumları kaybettik" demişti.. Şehitkamil Ziraat Odası Başkanı Cuma Yiğit de "İthal edilen tohumları kullanmamız aslında bizim bir ayıbımız. Yerli tohum çok önemli. Bunu çok iyi kullanmamız gerek" değerlendirmesini yapmıştı. Bu çalıştaydan çıkan sonuç, yurt dışından getirilen tohumların Hibrit olduğu, GDO’su ile oynanmış ve insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiği yolundaydı..TARIM BAKANI BİLE İTİRAF ETMİŞBir şey daha var aslında.. Tarım Bakanlığının 2006'da yerel tohumların satışına yasak getirmesi.. 2018'den itibaren ise yalnızca sertifikalı hibrit tohumların destekleneceğini açıklaması. Ve son olarak mevcut Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’nin ithal edilen tohumları hastalığı ile birlikte aldığımız gerçeğini itiraf etmesi..Yani tohum hastalıklı ise, bunları tüketen bizler de o hastalıktan nasibimizi alıyoruz demektir..TOPLU İFTARLAR CAZİBESİNİ YİTİRİYOR
Bir Ramazanın daha sonuna geliyoruz.. Şaşalı ve gösterişli iftarlar, bu iftarlara harcanan milyonlar, her sene olduğu gibi bu Ramazan’da da yine devam etti.. Belediyelerin iftar sofralarının artık amacından uzaklaştığını görmek ayrı bir gerçek.. Her gün yüzlerce, binlerce kişiye verilen iftarlar, artık cazibesini kaybediyor.. Gerçek ihtiyaç sahiplerinden sadece yüzde 20-30 civarında faydalanabildiği, geri kalanının yüzsüzlük yaftasıyla fırsatçılık yapanların boy gösterdiği, işin kutsiyetinden uzaklaştırıldığı bu iftarları gezip gören birisi olarak belediyelerin bu organizasyonları tekrar gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum..PARALAR HAVAYA SAÇILACAĞINA
O PARAYLA FAKİRLERE EV YAPILMALIHer sene söylüyor yazıyorum.. Resmi kurumlar ve özel kuruluşlar bu iftar olayını abartacaklarına, daha kısıtlı, daha ihtiyacı olanları belirleyip mübarek ayda yapacakları hayırları anlamlı kılabilirler.. Daha hayırlı işler yapmak istiyorlarsa, her Ramazan’da tespit edilecek, gerçekten perişan olan evsiz aileleri ev sahibi yapabilirler.. Hesap filan yapmadım ama 3 belediyenin, buna merkez ilçeler dışındaki ilçeleri de eklediğimizde sadece Ramazan ayında iftar için harcadıkları rakam en iyimser ve düşük olarak 14-15 milyonu buluyordur muhakkak.. Düşünün 100, bilemediniz en fazla 150 bin liraya mal olacak küçük mütevazi evler yaptırılsa da en az 100 fakir aile başını sokacak yuva sahibi olacak.. Doğrusu elimle güç olsa, tereddüt etmeden yaparım bunu..VALİ BEY DOĞRUSUNU YAPTIBu sene Ramazan’da Vilayetin gösterişli iftar vermeyişine sevindim.. Daha bir hafta var ama, bu gidişle sanırım Ramazan başladığında Sayın Vali Davut Gül’e yaptığımız tavsiyemiz gerçekleşecek.. Doğrusunu da yapacak mutlaka.. Bütçe nedir bilemem ama bu vesileyle Sayın Vali’nin hiç değilse bir iftara harcanacak para ile birkaç fakiri ev sahibi yapma ihtimali de olabilir.. Benimkisi bir öneri tabii..
SON NOT; ERİKÇE MSM’Yİ DENETLEYİN LÜTFENMerkezdeki MSM kaliteli, tüm ürünleri lezzetli ve yenebilir türden.. Ramazan'daki sunumlar ve hizmet kalitesi mükemmel.. Ama Dülükbaba'ya gidince işler değişiyor.. Mekan olarak harika ve farklı konseptte. Yani kebap düşüncesiyle hizmete sokulan Erikçe MSM’de aynı titizliği ve kaliteyi görmek mümkün değil.. Bizimkisi sadece bir uyarı. İftar menülerindeki kalite çok düşük. Çorbalar soğuk geliyor, müşteriler ciddiye alınmıyor, masaya iftardan çok önceden konulan mezeler kuruyor bozuluyor, ekmekler yetersiz. 4 kişiye bir dilim ramazan kahkesi düşüyor, Çaylar uyduruk ve termosa çok önceden konulmuş servise öncesi soğumaya gelmiş bulaşık suyu görüntüsünde.. Kebaplar fena değil ama yetersiz, ama tavuğu berbat.. Hele kadayıf diye getirilen şey ne ise anlamak mümkün değil.. Yetkililer burayı mutlaka gözden geçirmeli.. Çünkü yakışmıyor Gastronomi kenti Gaziantep’e.. Haaa.. Özel ve imtiyazlı kesime yapılan servis dört dörtlük..HEPİNİZE İYİ HAFTALAR