Nedir seni alıkoyan harekete geçmek için?

Yoksa arzuların yetersiz mi kalıyor hayallerini kurduğun düşlerin ardından götürmeye seni? Zamansız gerçeklerin kaypak tuzaklarına mı düştü benliğin?

Pişmanlık yasasında affı olmayan yollara girerken düşünmen gereken en önemli şeydir, "Daha ne kadar kaldı vaktim? " diye sorabilmek aslında. Tekrarı olmayan ve nerede biteceğini bilmediğin bir yolun adımlarını gerçekten birlikte yürümek istediklerinle mi adımlıyor ayakların? Ve gerçekten yüreğinde yer edenlerle mi çevrili etrafın? Ne kadar büyük bir israftır insanın nefesini benliğini, yeteneklerini sevgisini, sabrını güvenini, saygısını minnetini tomurcuk vereceği bereketli yoldaşlar yerine kısır kimselerde harcaması aslında. Ve ne kadar büyüktür acısı!

Saplanır bir kör bıçak misali. Öldürmez de yakar içini. Yüreğe çöken gece gibi, olup biten yitip giden herşeyin ardından ıssız bir bunalım kalır insana. Garip bir sıkışıklık hissidir zihnini kemiren sinsi bir fare gibi. Yolun tepesinde durup bakındığında ömür denilen kısa patikaya, patikanın darlığından çok ruhunu daraltanlar çarpacaktır gözüne insanın çünkü. Ve nefeslerinin en güçlü zamanlarında ne denli soluksuz kaldığını boşa giden bünyeler uğruna gördüğü zaman kesilecektir nefesleri en derinden. Çünkü yaşamın affı yoktur. Çünkü zamanın geri vitesi yoktur. Çünkü gençliğin baharı hoştur, tez biter! Ve farketmez insanoğlu! Tek gerçek vardır bu hayatta. Ya heptir birşey ya hiçtir.

Ya vardır ya da yoktur. Araf misali ortada kalanlardan olanlar için ise yaşam sadece sözlük anlamıyla mezar taşlarına yazılan dünyevi saatlerini göstermek için kullanılır. Gerisi ise bir El Fatiha. Nasıl bilirdik? Hiç tanışmadık aslında.