Daha 17 yaşındaydı. Gaziantepli bir esnafımızın çocuğuydu. Bir arkadaşıyla vücut geliştirmeye merak sarmış. Binanın zemin katı filan derken bir küçük spor salonuna gitmeye başlamış. Kas yapma merakıyla vitaminler almaya başlamışlar. Birileri Protein tozu önermiş. Böylece vücutları kas yapacak ve gelişecek diye heyecanla bu tozu alıp kullanmaya başlamışlar. Salonlarda pahalıya satıldığını görünce internetten satın almaya başlamışlar. Bir süre annesi farkına varmış kullanmamasını tavsiye etmiş, ama gençlik bu dinler mi hiç anayı babayı. Almaya devam etmiş. Bir süre sonra yorulmaya güçsüzleşmeye başlamış. Aile durumun vahametini fark etmemiş tabii. Geçici diye düşünmüşler. Ama gün gelip yataktan kalkamayacak duruma gelince apar topar hastaneye götürmüşler. Serum filan işe yaramamış. Gittikçe kötüye gitmeye başlamış. Sonunda Karaciğerinde sorun olduğunu görülmüş. Hem de ileri boyutta. Nakil için Malatya’ya sevk edilmiş. Orada yapılan incelemede ise asıl sorunun Karaciğerde, ama kalbinde, böbreğinde ve diğer organlarında da olduğu tespit edilmiş. Ve çok geçmeden 17 yaşında hayata veda etmiş. PROTEİN TOZU VE VİTAMİNLER, BAZEN DOSTUNUZ DEĞİL DÜŞMANINIZ OLUYORBunu özellikle yazıyorum. Çünkü son dönemlerde vücut geliştirme kas yapma tutkusu başladı. Gençler, orta yaşlar ve ileri yaşlardakiler vücutları daha düzenli gözüksün, kaslı olalım diyerek bilinçli bilinçsiz vitaminler alıyor. Buna bir de cinsel yönden alınan vitaminleri de eklemeliyim. Tabii vitaminleri, hapları ve protein tozu satanların canına minnet. Hele belli başlı spor salonlarında normal fiyatının iki misline satılıyor. Kullanan kişinin vücut yapısı, sağlık durumu hiç hesaba katılmıyor. Sanki lastiğe hava vururcasına şişirme derdindeler. Böyle olunca elbette bazı vücut yapılarında vitaminler ters tepiyor. Hele Protein tozları inanılmaz tehlikeli. Kalbi yoruyor, yağ miktarına bağlı olarak diğer hastalıkları tetikliyor, kanın asidik oranını yükseltiyor, kemik yapısında yer alan kalsiyumun boşalmasına neden oluyor ve kemikler zayıflıyor. Böbreklerde yoğunlaşıyor, böbrek taşına yol açıyor ve bilinçsizce sırf bir an önce kaslı erkek olayım diyerek ihtiyaçtan fazla alınan protein karaciğeri yorarak fazla çalışmaya zorluyor. İşte felaket ondan sonra başlıyor. Burada bir çağrıda bulunuyorum… Sevgili arkadaşlarım, kardeşlerim, okurlarım. Gerek sizler gerek evlatlarınız, yakınlarınız kim olursa olsun, lütfen bu vitamin ve protein tozlarıyla cinsellik haplarına dikkat edin. Vücut geliştireyim derken vücudunuza zarar vermeyin. Kullanacaksanız bile doktora danışın sağlık kontrolü yaptırın ve öyle alın. Birde il sağlık müdüründen ricam, şu mantar gibi çoğalan spor salonlarında satılan vitaminler ve protein tozlarını bir denetleyin derim. Oralarda sağlık kontrolleri yapılıyor mu bir araştırın. Bakın 17 yaşındaki bir çocuğu sırf bu yüzden toprağa verdi ailesi. Daha başka gençlerimiz ölmesin, suni kas geliştirme sevdasıyla sağlıklarından olmasın… KAYITSIZ SURİYELİ İŞYERLERİ İÇİN HAREKETE GEÇİLMESİ GEÇDE KALINSA İYİ OLDU Hafta arasında Gaziantep’te özellikle Suriyelilerde kayıt dışılığın önüne geçmek için İLO tarafından Türkiye’de ilk kez GESOB bünyesinde BİLMER’in açılışına ben de gittim. Hedef ilk planda Suriyelilerin kayıt dışılığının önüne geçilmesi. Geç kalınmış olunsa da yine de neresinden başlasanız kardır düşüncesini taşıyorum. Çok önemli bilgiler verildi bu açılışta. ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan’ın “Burada amaçladığımız hedef kişi sayısı en az 10 bin ve ilk etapta 2 bin 400 kayıt dışı işletmenin bu rehber ve programlarla kayıt altına alınmasını hedefliyoruz. Her gün duyuyorsunuz, 'Kayıt dışı bir Suriyeli esnaf gelip dükkanımın önünde yanında dükkân açıyor, vergi vermiyor' diye şikâyet ediyor. İşte bu BİLMER sayesinde kayıt dışı çalışmayı kayıt altına alarak düzgün çalışmasını sağlıyoruz” şeklindeki konuşması çok önemliydi. Umarım işe yarar ve şu ana kadar doğru dürüst kayıt yaptırmayan, vergi vermeyen yanı başındaki Türk esnafını çileden çıkartan bu uygulama son bulur. TÜRK İŞVERENLERİ ÖNCEDEN ÇALIŞTIRDIKLARI SURİYELİ KONUSUNDA BEKLEYEN TEHLİKE Bunu bir kenara bırakıyor ve Suriyeli işçi çalıştıranları gelecekte bekleyen tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Orada sormak istedim ama ortam olmadı, onun için burada yazıyorum. Eğer geçmişten beri, 5-10 yıl arasında işyerinizde Suriyeli çalıştırdıysanız, çalıştırıyorsanız işten çıktığında veya çıkardığınızda sizi bekleyen tehlikeye hazırlıklı olmalısınız. Biliyorsunuz Suriyeliler için 2011 yılından itibaren son yıllara kadar resmi yönden çalışma izni yoktu. Devlet bunlara o hakkı vermiyordu. Onlar da önceleri sigortalı veya kayıtlı olup olmamaya hiç aldırış etmeden Küçük esnaf dahil inşaat sektöründe ve fabrikalarda önce çok ucuza sonra fiyatlarını arttırarak çalıştı. Haliyle son yıllarda durum değişti ve işveren yanında çalıştıracağı işçi için bizzat başvuru yaparak çalışma iznini almaya başladı. Ama önceden bu uygulama olmadığı için ilk gelen Suriyelilerden bazıları, başından itibaren çalıştıkları süre için tazminat talep etmeye başladı. Çünkü uyanık Suriyeliler Devletteki geçmiş boşluğun farkına vardılar ve işverenleri zor duruma sokacak girişimlerde bulundular. İşten ayrıldıktan sonra önceden kendilerini sigortasız ve kayıt dışı çalıştırdığı gerekçesiyle işverenleri mahkemeye vermekle tehdit etmeye başladılar. Bir de Avukat tutarak mahkemeye gitmeden uzlaşmak istediklerini söylediler. İşveren her ne kadar “o zaman devlet böyle bir yasa çıkartmamıştı, resmi kayıt yoktu, TC kimliği yoktu ben nasıl Suriyeli işçiyi sigortalı yaptırayım ki. Devlet daha yenilerde e imza açtırdı, çalışma iznini başlattı, sigortalar yapılmaya başlandı” dese de işe yaramıyor. O Suriyeli sizden kuzu kuzu geçmişte sigortalı yaptırmadı diye tazminat istiyor, Avukatlar aracılığıyla anlaşmaya zorluyor. Ve öpe öpe istediği parayı alıyor. Bilin istedim. REKTÖR ARİF HOCA NİYE TEŞEKKÜR ETTİ BİLİYORMUSUNUZ?Gaziantep Üniversitesi Rektörü Arif Özaydın bana ve gazetemize çok teşekkür etti. Bu teşekkür öyle böyle teşekkür değil yani. Biz, “Milli Mücadeleye yerel Bakışlar” konulu Sempozyumda çıkıp ekonomi konuşmasını, dolar dahil Türkiye’nin ekonomisinin çok iyi olduğunu söylemesinin yeri ve zamanı olmadığını eleştirirken, O buna katılmıyor. Orada milli mücadeleyi konuşacak tarihçi çok var, ben niye tarihçilik yapayım ki” diyor. Ve bizim haberlerde verdiğimiz “REKTÖR ŞAŞIRTTI- REKTÖR SEMPOZYUMA GÖLGE DÜŞÜRDÜ” manşetine teşekkür ediyor. “Allah sizden razı olsun beni manşet yaptığınız için. Bu benim çok işime geldi sağ olun Ökkeş bey” diyor. Hocam “İroni yapma” diyorum, “valla yapmıyorum” diye cevaplıyor. Bizim manşetin çok işine yarayacağını söyleyerek bu sayede, Gaziantep’ten Türkiye ekonomisine pozitif katkı vermesinde katkı sağlayacağını söylüyor. Türkiye’ye yabancı güçlerin ekonomik saldırısı olduğunu tekrarlıyor ve bunlarla mücadele edeceğini söylüyor. Şu anda iktidarın faiz ve ekonomi politikasını öve öve bitiremiyor. Ülke politikası izleyeceğini söylüyor. Ben “Hocam siz Gaziantep’in en büyük Üniversitesinin Rektörüsünüz önce Üniversitenizi düşünmelisiniz. Bırakın ülke üzerine politikayı Ankara yapsın. Ben bu memlekette yaşıyorum, ben Gaziantep’in menfaatlerini düşünürüm. Antepçiyim, Antep Milliyetçisiyim, ona göre yayın politikası izliyorum” diyorum ama hoca hemen sözümü kesiyor ve “o iş başka, bakın göreceksiniz Türkiye’de sesimi duyuracağım ” diyor. Ardından, “Ökkeş bey seni çok iyi takip ediyorum, her ne kadar beni böbrek hastanesi yaptırdığımda, Süleyman Şah kampüsü yaptıracağımız haberinde, çocuk hastanemizde ve 100 Çınar ağacı diktiğimizde ve çok sayıda icraatımızı manşet yapmasanız da ben sizi şaşırtmaya devam edeceğim” şeklinde konuşuyor. Bana yemek yedireceğini, Üniversiteyi gezdireceğini söyleyerek ve tekrar teşekkür ederek telefon konuşmamızı sonlandırıyor. Valla sevgili okurlar, Rektör Arif Özaydın farklı bir kişilik. Makinalı tüfek gibi konuşuyor, inandığı şeyleri yanlış da olsa doğruymuş gibi savunuyor. Ve kendine inanılmaz bir özgüven aşılamış. Doğrusu ilk kez konuştum ama hakkında çok farklı düşüncelerim oluştu. Tek kelimeyle tarif isterseniz, Arif hoca bundan önceki Rektörlere benzemiyor. O farklı bir kişilik ve farklı bir Rektör… HEPİNİZE İYİ HAFTALAR