Geçen haftayı Patlıcanla yani Antep tabiri (Balcanla) geçirdik. Şu ana kadar sizlere ulaşamayacak bir pozisyonla karşılaşmadığım için söz verdiğim üzere bu hafta biberle yola devam ediyorum. Anlayanlar anlıyor aslında, niye durup dururken böyle yazılara başladığımı. Ama çözemeyenler şehrin çok önemli sorunları varken böyle yazılar yazmayı bana yakıştıramıyor. Hatta bazıları var ki sosyal medyada dalga geçiyor, ama bazıları da saygı sınırını aşıyor elbette. Ben aslında böyle konularda bilgisi olmayanların saygı sınırlarını aşmasına kırılmam. Ama bilerek saygısızlık yapanlara kırılırım. Hak etmediğim söz ve davranışlara maruz kaldığımda elbette susmam ve karşılığını veririm nazik biçimde. Bir şey daha yaparım tabi, mesela yanımdaki birilerine karşısındaki kişi tarafından kırıcı veya haksızca söylemlerde bulunulursa, kim olursa olsun müdahale eder o arkadaşı veya arkadaşları yalnız bırakmam, üslubunca savunur tavır koyarım. Ama tam tersi bana yapılırken, o veya başka kimseler var da ses çıkarmazlarsa, elbette not düşer ve ilişkiler konusunda kendimi tekrar gözden geçiririm… Bir şey daha var elbette, yanımdaki kişiler orada olmayan arkadaşlarım veya iyi tanıdıklarım aleyhinde konuşursa onlara karşı çıkar tepki koyarım… BİZİM LOKANTACILAR HERŞEYİN İÇİNE NİYE ACI BİBER ATAR Kİ? Evet… Gelelim konumuzun biber kısmına. Antep biberi Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir lezzete sahip. Acılısı da var, acılı olmayanı da. Şu gerçeği kabul edelim, Gaziantep’te acı yiyenler oldukça fazla. Onun içindir ki, lokantalarda restoranlarda, kebap ve yemeklerde hatta lahmacunlarda acı biberler kullanılır. Salata piyaz yine biberli olur. Bu uygulama acı yiyenler için çok keyiflidir. Yiyemeyenler için ise felakettir. Maalesef Antep'teki lokantaların ustalarının acı konusunda ellerinin ayarları yoktur. Acısız olsun dersiniz acılı getirilir. Lokantaya tava veya lahmacun yaptırırsınız yine acısız istersiniz, mutfakta hazırlayan hiç oralı olmaz ve acılı biberleri damarıyla kestiği için sizi perişan eder. Yani işin bir de bu tarafı var. HAYATTA BAŞIMA GELMEYEN KÖTÜLÜK KALMADI DESEM YERİDİR Bir şey daha var asıl önemli olan… Acı biberler bazen bir bakarsınız yazdıklarınızdan rahatsız olan bazı kesimlerce bizim gibilerin ağızlarına sürülmek istenir. Genellikle konuşamasın diye. Kim bilir zaman gelir, yazamasınlar diye ele sürülecek bir madde de keşfedilebilir. Yani diyeceğim o ki, meslek olarak gerçekten zor bir dönemden geçiyoruz. İnanın hayatta başıma gelmeyen kötülükler kalmadı desem yeridir. Ama kimse beni haklı olduğum sürece yıldıramaz. Dünyaya geldiğimden beri yaşadıklarımı, kolay kolay bir insanın hepsini birden yaşamasını imkânsız görüyorum. Ama çok şükür ayaktayım ve misyonum gereği doğduğum ve yaşadığım şehrimin daha iyi yönetilmesi için, halkla yönetenler arasında köprü görevimi elimden geldiğince sürdürüyorum. biber.jpgANTEP BİBERİNİN LEZZETİ BAMBAŞKA Aslında Türkiye’nin tüm yörelerinde farklı biber cinsleri var. Yanı başımızdaki İslâhiye, Hatay, Şanlıurfa bunların başlıca gelen bölgeleri. Urfa’nın İsot’u zaten bambaşka bir biber. Ama benim favorim Antep biberi. Fazla büyük olmayan kıtır kıtır yiyebildiğiniz, ağzınıza aldığınızda müthiş tadıyla keyif veren bir biber. Bu sene gecikmiştim bizim küçük bostana dikmeye. Neyse sağolsun Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu ile ayaküstü sohbette lafını edince yeni gelecekler var verelim size demişti. Nitekim Şahinbey belediyesi tarım müdürlüğü artık nasıl yaptıysa tohumlar Antep biberinden olsa gerek, getirilen fidelerden edinmek kısmet oldu. Tabii bulunca biraz da patlıcan, domates ve salatalık alıp diktim elbette. Valla iyi verim aldım bu sene. Eğer Şahinbey Belediyesi önümüzdeki sene aynı ürünleri getirirse favorim özellikle acısı olmayan Antep biberi olacak. Aslında Antep biberinin acı olanı var elbette. Etli dediğimiz biberlerde var. Onların da damarlarını kesip yiyince acılığını hissetmiyorsunuz. TARIM ŞEHRİ OLMAMIZ LAZIMDI OLAMADIK MAALESEF Tarım konusunda ne kadar hassas olduğumu biliyorsunuz. Ancak o kadar zengin ve bereketli topraklara sahip olmamıza rağmen şehir olarak tarım ürünlerini üretmekte çok yeterli olamıyoruz maalesef. Bir kere Gaziantep olarak Meyve-Sebze, yani çiftçilik ve hayvancılıkta Türkiye’de zirve yapmamız gerekiyor ama tarım ve hayvancılık politikasında büyük düşünülmüyor. Büyükşehir’de hareket var ama sınırlı. Şahinbey’de var aktif durumda olan. Ancak benim kafamdaki proje çok geniş boyutlu olduğundan daha fazlasını yapabileceklerini düşünüp bekliyorum elbette. Yine de köylere kadar uzanıp tarım konusunda gübre, tohum ve hayvancılıkta önemli mesafeler aldı elbette. Hele küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıkta köylülere destek vermeleri, doğan yavruların büyütülmesi, fakir halkın onları sahiplenmesi çok güzel bir uygulama. Şehitkamil bir ara süt üreticileriyle birlikte hareket ediyordu yanılmıyorsam, şimdi ne oldu inanın bilmiyorum. KÖYLER MAHALLE YAPILDI ÇİFTÇİLİK HAYVANCILIK ÖLDÜ Yeri geldiğini için söylüyorum Gaziantep’in bereketli topraklarını işlemesini bilmiyoruz. Bir süre önce yazmıştım Gaziantep olarak tarım ve hayvancılığa Hollanda modeli getirebiliriz diye. Bırakın bu gelişim göstermeyi, köyler mahalle yapıldığından beri insanlar çiftçilik, tarımcılık, hayvancılık yapmayı bıraktı şehre akın etti. Böylece çiftçilik ölmeye, hayvancılık çökmeye mahkûm edildi. Bunları gören çiftçi zaten mazot parasından anası ağlamış maliyetini bile kurtaramıyor, üretimden elbette vazgeçecek. Kaldı ki geçiyor da. Şimdi hayvan üreticileri öylesine perişanlık çekiyor ki, ellerindeki hayvanları satmak zorunda kalıyor. Oysa Kurban Bayramı sonrası elde kalan ürünleri et süt kurumu alacaktı. Şimdi karayoluna çıkıp eylem yapıyorlarsa o zaman iyi düşünmek gerekir. Bu insanlara yardım edip destek sağlamak dururken onları suçlu gibi göstermemek lazım diye düşünüyorum. HEPİNİZE İYİ HAFTALAR