Dört tarafı düşmanla çevrili bir garip ülke olduk.

16 yıllık çelişkilerle dolu bir dış politikanın sonunda, parlamenter rejimin son Başbakanı, “Amacımız dostlarımızı çoğaltıp, düşmanlarımızı azalmaktır” gibi bir söz sarfetti.

7 yıl önce Suriye ile tarihte olmadığı kadar dostane ilişkiler kurulmuş, Şam rejimiyle el sıkışmıştık.

Ancak birden bire olanlar oldu ve keskin bir ‘U’ dönüşüyle ve Esat karşıtlığı üzerinden yürütülen yanlış Suriye politikasının acı reçetesi Türk devletine fatura edildi.

Büyük şeytan Amerika’nın atına bindirilmiş ve kandırılmıştık. Emevi Camii'nde cuma namazı kılmak gibi sloganist söylemlere karşın yine bu sütunlardan uyarmıştık.

Suriye’de bir yönetim değişikliği olacaksa dahi bu Suriyelilerin kendi özgür iradeleriyle olmalıdır. Dış müdahalelerle hele hele okyanus ötesinden gelen Emperyal-Haçlı dayatmaları bölgeyi kaosa ve kargaşaya sürükler demiştik.

Nitekim öyle de oldu. Geldiğimiz son nokta 911 kilometrelik sınır hattımızın tamamında tehdit ve saldırılarla karşı karşıya bulunmaktayız.

Haklı olarak Afrin'deyiz. Ülkemizin bekası ve sınır güvenliğimizin sağlanabilmesi bu askeri harekatı zorunlu kılmıştır. Bunda hepimiz hem fikiriz.

Kimileri Afrin’e yapılan askeri müdahaleyi destekler olmayı AKP’nin yanında saf tutmak gibi yanlış bir vehme kapılırken, kimi soysuzlar ise ülkesini NATO’ya şikayet edecek kadar alçalabiliyor.

Ağzı olan konuşuyor, her kafadan cızırtılı sesler yükseliyor.

Elbette bugün debelendiğimiz sorunlar yumağı “sıfır Sorun Politikası” adı altında harikalar yaratan Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’nın ve dönemin yönetsel kadrolarının eseri.

Yanlış politikalar olmasaydı bugün Afrin’i, Kobani’yi, Rojava’yı ve Haseke’yi konuşuyor olmayacaktık.

Esat’la ve Şam rejimiyle uyumlu olsaydık, kendi topraklarında hakimiyeti sağlayan Suriye’nin, Türkiye ile olan sınırı daha az sorunlu bir eksende olacaktı.

Herşeye rağmen henüz vakit var. Zararın neresinden dönerseniz o kâr olarak hanenize yazılacak demektir.

Amerikancı politikaların Türkiye’yi Irak’ta getirdiği nokta ortada. Suriye’de ise çok daha acı ve vahim bir tablo ile karşılaşmak zorunda bırakıldık.

5000 tır dolusu silahla güçlendirilen PKK kime karşı silahlandırıldı?

Bu ölüm makinaları kime patlatılacaktı? Türkiye’ye ve Türklere karşı. Şimdi şeytanın atından inme zamanı. Hidayete erilecek mi işte onu zaman gösterecek.