2802 Sayılı Yasanın 9/A maddesi uyarınca, Mülakat kurulu şu üyelerden oluşmaktadır: Adalet Bakanlığı müsteşarı veya görevlendireceği müsteşar yardımcısı başkanlığında: Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza işleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Personel Müdür, Müsteşar ve iki kişi de Adalet Akademisi içinde seçilmektedir. Bunların büyük bir ekseriyeti Adalet Bakanı tarafından seçilen üyelerden teşkil edilen bu mülakat kurulunda, objektif bir anlayışla, hakim ve savcı alımı mümkün mü? Anlayacağınız, hakim ve savcı alımlarında hakim anlayış, siyasidir demek yanlış olmaz. Hukuk Fakültesini bitiren bir gencin, hakim-savcı olmak gibi bir ideali ve hayali varsa, bunu engellemek hakkını nasıl kendilerinde bulabiliyorlar, anlamak mümkün değil! Bu adaletsizliğe, hukuksuzluğa, vicdansızlığa hangi yürek dayanır? Bu adaletsizliği yapanlar, empati kurarak, ideal ve hayal sahibinin kendi çocukları olduğunu bir an düşünseler, bu durumu kabullenebilirler miydi acaba?

Anayasa Mahkemesinin üyelerinin, Hakimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin ve Mülakat Kurulu üyelerinin teşkil tarzını inceleyip değerlendirdiğimizde, seçilen üyelerin ağırlıklı olarak siyaset kurumu tarafından belirlendiği görülmektedir. Bu, Anayasal kurumların üyelerinin teşkil tarzından sonra, Anayasa Mahkemesinin, Hakimler ve Savcılar Kurulununu ve Mülakat Kurulunun kararlarından bağımsızlık ve tarafsızlık beklemek mümkün mü? Kaldı ki, güncel kararları incelediğimizde, bağımsızlık ve tarafsızlık konusundaki endişelerimizde haklı olduğumuz açık ve net bir şekilde görülmektedir.

Anayasa Mahkemesinin, Hakimler ve Savcılar Kurulunun ve Mülakat Kurulunun bu teşkil tarzı ile, Hukukun Üstünlüğünü ve sonuçta Yargı Bağımsızlığını gerçekleştirmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Şöyle düşünülebilir? Siyası iktidar seçimle ve halk oyuyla geliyor. Öyleyse, Halk oyuyla gelen siyası iktidar Anayasa Mahkemesini, Hakimler Savcılar Kurulunu ve Mülakat kurulu üyelerini teşkil etmelidir. Bu anlayışı doğru kabul edersek, işte o zaman, ortada yargı bağımsız olur ne de demokrasi kalır. Böyle olunca da, ülkemizde kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasi ve yargı bağımsız olamayacağından, ülkemiz içerde ve dışarıda itibarsızlaşır. Hiçbir kimse de kendini güvende hissetmez.

Anayasamızın 138. maddesinde yer alan “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez telkin ve tavsiyede bulunamaz. ”Anayasamızın 138. maddesine göre inceleme ve değerlendirme yaptığımızda, bu maddenin sözüne ve özüne aykırı düzenlemelerin Hukuk Devleti, Hukukun üstünlüğü anlayışıyla bağdaşmadığı gibi, evrensel hukuk kurallarıyla örtüşmediği açıktır. Diğer yandan Avrupa Birliğine girmek isteyen ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayı kabul ve taahhüt eden ülkemizin Yargı Bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki yasal düzenlemeleri, Avrupa Birliği kriterleri, Avrupa insan Hakları sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını göz önünde bulundurmak suretiyle gerçekleştirmesi gerekir. Aksi bir anlayış, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışından uzaklaşmak anlamına gelir.