Sahip olduğumuz değerleri ardı ardına kaybediyoruz. İşin en kötüsü ne biliyor musunuz ? Kaybettiklerimizin yerini dolduramamak. Geçmişiyle kopuk yaşayan her yeni jenerasyon aslında toplumsal dokunun da çözülmesine bir sebep.
Bir kuşak daha, kültür, sanat, siyaset ve tarih sahnesinden tamamen çekiliyor, bu kuşağın son temsilcileri de birer birer aramızdan ayrılıyor.
Son kaybımız Abdullah Özer bey. Gazikent'in tarih ve kültürüne yazıları ve araştırmalarıyla önemli katkılar sağlayan, eskilerin tabiriyle nevi şahsına münhasır bir duruşu olan kalemlerden biriydi.
Abdullah Özer hem büyüğüm, hem de arkadaşımdı. Uzun yıllara varan tanışıklığımız ve dostluğumuza ilaveten Yöre dergisinde ve Hedef gazetesinde birlikte yazdık. Farklı mekanları paylaştık.
Fahri Anlaroğlu'na ait Hedef gazetesinde birlikte yazdıklarımızdan Asaf İlbay ve Ökkeş Sevim'den sonra, Abdullah Özer'de artık aramızda yok.
Adıma imzalayarak bana ulaştırdığı Halep Vilayeti Salnâmelerinde Ayıntap Kazâsı 1284-1317 adlı eserinden fazlasıyla yararlandım.
Ya elinde fazlası olmadığı için fotokopi ile çoğaltarak ve binbir zahmeti göze alarak ulaştırdığı diğer eserler, Türk Dil Kurumu Yayınlarından Ömer Asım Aksoy Armağanı gibi kütüphanemde muhafaza altında tuttuğum diğer eserleri de uzun mesafeli bir bayrak yarışında, bayrağı elinde tutan bir görevlinin disipliniyle koruyorum.
Rahmetli Orhan Barlas hayattayken İstanbul'dan Gaziantep'e her gelişinde, Abdullah Özer'in telefonuyla üçümüz Kaleli Otel'in lobisinde buluşurduk.
Yaşça benden çok büyüktüler, ancak her ikisi de beni fazlasıyla sayar ve severlerdi. Kahvelerimizi yudumlarken Gaziantep'in geçmiş tarihi ve kültürel değerleriyle ilgili derin sohbetlerimiz olurdu.
Orhan Barlas'ın mektupları arşivimde muhafaza altında. Yitirdiğimiz bu değerler tam anlamıyla birer mücevherdi. Şimdilerde onları arayıpta bulamamak gibi bir bahtsızlığı yaşıyorum.
Onlar yürekleri imanlı, düşünceleri pak, kibar ve birer Gaziantep beyefendisiydi.
Hedef gazetesinin kapısında karşılaştığımız ancak ayak üstü de olsa söyleştiğimiz Ali İhsan Göğüş'ün dar bir vakte sığdırdığı alçak gönüllü, nüktedan ve insan sevgisiyle dolu kişiliğini Abdullah Özer'le birlikte karşılamıştık.
Yine bir sohbet esnasında Abdullah Özer'in bizzat ağzından Çömez Hoca'dan dersler aldığını işitmiştim. İlginçtir babamda Çömez Hoca'nın öğrencilerindendi. Abdullah Özer'de babamda dini eğitimlerini de, Osmanlıca eğitimlerini de Çömez Hoca'dan almıştı.
Hedef gazetesinin yayın yönetmeniydim. Abdullah Özer'den Çömez Hocayı yazmasını rica ettim. Genç kuşaklar bu aydın ve cumhuriyetçi hocayı öğrensinler, bellesinler istedim.
Bir diğer amacımda, hakkında hiç bir yazılı metin olmayan bu Gaziantep Büyükleriyle ilgili yazılı basında izler bırakmak, bizden sonrakilere istifade edebilecekleri dokümanları çoğaltmaktı.
Beni kırmadı ve yazdı. Tıpkı anılarını ve geçmiş Gaziantep'i yazmasını salık verdiğim Ökkeş Sevim'in yazdıkları gibi...
Geçmişi yad ettiğimde, bakıyorum da, ne çok haşır neşir olmuşuz bu Gaziantep büyükleriyle. Ne de iyi etmişiz. Ancak bir tek kare olsun fotoğrafımız yok.
Cemil Cahit Güzelbey'li, Abdullah Özer'li, Mehmet Sağlam'lı, Orhan Barlas'lı yıllara ait.
Bir gün bu insanların aramızdan ayrılışlarıyla ilgili olarak yazacağımı, bu zor vazifenin beynime ve yüreğime ağırda gelse bana verilmiş bir görevin kendisi olacağını biliyordum.
Arşivimi karıştırıyorum, mektuplar, mesajlar, davetler arasında neler yok ki.
Tarih 19 Haziran 1992 Gaziantep Kültürü konulu sempozyum için Gaziantep İl Kültür Müdürlüğü'ne davet edilmişiz. İl Kültür Müdürü Bekir Taş'ın dışında tam 7 kişi belirlenmiş.
Cemil Cahit Güzelbey, Hulusi Yetkin, Abdülmecit Belli, Adil Dai, Oğuz Göğüş, Ömer Arpacıoğlu ve Tamer Abuşoğlu.
Yine toplantının en genci benim. Hepsi yaşça babamdan büyük ancak gönül yaşları küçük akranlarımdı onlar..
Cemil Cahit Güzelbey, Abdülmecit Belli, Oğuz Göğüş ve Belediye Başkanımız Ömer Arpacıoğlu artık aramızda yoklar. Aradan tam 19 yıl geçmiş. Sadece Hulusi Yetkin ve Adil Dai hayatta, Allah onlara uzun ve sağlıklı ömürler nasip etsin.
Oysaki bu Gaziantep Büyükleriyle aynı atmosferi paylaşmak, onlardan ilim ve feyz almak benim için ne büyük bir bahtiyarlıktı. Onların tevhid-i tedrisatıyla yoğrulmak, onlardan aldığım bilgileri dağarcığımda toplayarak bu bayrak yarışının genç bir neferi olmak ne büyük bir gururdu.
Abdullah Özer Bey'i yad ederken, bu yazı vesilesiyle Gaziantep'in kültürel geçmişi ve yakın tarihiyle ilgili kısa bir ufuk turu yapmış olduk.
Anıların kuşattığı tarihsel bir gerçeklikten yola çıkarak, aramızdan ayrılan insan suretleriyle zaman makinasındaki yolculuğumuzu şimdilik tamamladık.
Acaba İstikbalde bizim içinde böylesi yazıları kaleme alacak şuurlu beyinlerle, adap bilen şahsiyetli kalemler olacak mı demekten de kendimi alamıyorum doğrusu.
Bizleri bu yalan alemde kendi gafletimizle başbaşa bırakarak, mavera ülkesine hicret eden Abdullah Özer Bey'i Allah rahmetiyle mükafatlandırsın diyorum. Gaziantep'in ve Gaziantepli'lerin başısağolsun.