Bayram öncesi ve sonrası meydana gelen trafik kazası sayı ve miktarını önemsemiyorum! Kazadır; olur! Ama, bayram süresince meydana gelen kazalarda ölü sayısı 120, yaralı sayısı 484 olursa, bu durum önemsenmelidir. Dile kolay, arife-şerefe dahil, 3 bayram günü, yani toplam 5 günde trafiğe verdiğimiz kurban sayısı tamı tamına 120. Akibetleri hakkında kesin bir şey söylemek mümkün olmayan yaralı sayısı ise 484. "İyi ki bayram kısa sürmüş!" diyesi geliyor insanın... Ya 5 değil de, 7-8 gün sürse ne olacaktı; kaç ocak sönecek, kaç "sağlam" yurttaş, "sakatlar ordusuna" katılacaktı? Düşünmeden edemiyor insan. Kazalar sürücü hatasından mı, yol durumundan mı yoksa mevsim şartlarından mı meydana gelmektedir? Yol durumu deseniz olmaz! Çünkü yurdun büyük bir kesiminde bölünmüş yol ve otoban ağı var. Buralarda ancak "istenirse" kaza yapabilir! İstenmezse; olmaz... Hava şartlarına gelince, kazalardan sadece birisi havanın yağışlı olduğu zaman meydana gelmiştir... Geriye, tek bir sebep kalıyor; o da "sürücü hatası!"

GERÇEK ŞOFÖR KAZA YAPMAZ!

Sürücü hatası deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Kazaların büyük çoğunluğu, bölünmüş yol ve otobanlarda meydana gelmiştir. Bunlara "görünmez kaza" diyemezsiniz. İnsan "isteyerek" kaza yapmayacağına göre, bu tip kazaların adına "dikkatsizlik" ve "tedbirsizlik" denir... Bir kaç günlük "eğitimin" ardından cebine "sürücü belgesi" konan adaydan ne beklenilebilir ki.. Bu şekilde trafiğe çıkmasına müsaade edilen sürücüye de zaten "şoför" denmez. O, ancak araç "sürücüsüdür". Ya kendi kaza yapar, ya da kazaya "sebebiyet" verir! Çünkü, gerçek şoför kolay kolay kaza yapmaz. Gerçek şoför, aracında seyahat eden insanların "can güvenliğini" kendi canı gibi önemser. Gerçek şoför, dikkatli ve tedbirli olur. Yolun neresinden gidip geleceğini, bir araca ne kadar yaklaşılacağını iyi bilir. Aracını göstergedeki hıza göre değil, kendi "refleks" ve trafik kurallarının öngördüğü hıza göre ayarlar. Yani, "caka" yapmak için değil, "adam gibi" araç sürmek için geçer direksiyon başına.

NASIL ÖNLEM ALINABİLİR?

Yukarıda tarifine çalıştığım araç sürücü tipini, polisiye tedbirlerle yaratamazsınız! Ama olası "görünmez" kazaları asgariye indirmek mümkündür. Mesela, ehliyet sınavını "başarı" ile vermiş adayın, hemen değil belirli bir süre sonra ana yolda trafiğe çıkmasına izin verilmelidir. Ancak, ara yollarda edindiği "yol alışkanlığından" sonra, "tam trafiğe" çıkabilmelidir. Önce ehliyet ama, ehliyeti cebine koyduktan sonra, araca binip saatlerce "direksiyon sallamanın" kolay olmayacağını bilmesi gerekir. Bu da ancak maddi boyutu ucuz, "süreli" eğitimle mümkün olabilir. Bağıra bağıra gelen kazaların önüne geçebilmenin bir başka yolu daha vardır ve o da; sürücü adaylarının sorumluluk bilincini artırmak ve onun içindeki "hız canavarını" yok etmektir. Bir şey daha var. İnsanını umursayan ve bu işi çözümleyen ülkelere bir göz atıp onlar ne yapıyorsa, biz de onu yapamaz mıyız? Avrupalı olmak uğruna yaptığımız "cakkavukluklar" yerine; bir "fedakarlık" daha yapıp, insanlarımızın pisi pisine ölmesini önleyebiliriz. Onlar bu konuya bulduğu çözümün bir benzerini ülkemize taşıyabiliriz. Bence bu iş en az "yeni anayasa" yapmak kadar önemlidir! Vakit geçirmeden bu konuda önleyici tedbirleri almanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.